1. GİRİŞ

Artan nüfusun beslenme gereksinimi, insanoğlunu tarımda birim alandan daha fazla ürün almaya yöneltmiş , zaman içerisinde  de  bu amaca yönelik  teknoloji ve yöntemler geliştirilmiştir . Önceleri , her gün bir yenisi bulunan sentetik kimyasal gübreler ve mücadele ilaçları bilinçsizce ve çok kullanılarak verim artışı elde edilmeye çalışılmıştır . Bu bilinçsiz kullanım tarımı, özellikle de modern üretim  yöntemlerini, çevre kirliliğinin bir nedeni haline gelmiştir . Buna ilaveten yine değişen zaman içerisinde ,  genetik  biliminin tüm teknolojileri kullanılmaya başlanmıştır . Bitki ve hayvanların DNA yapıları değiştirilmiş , melezlere ve klorlama yöntemleri uygulanmaya başlanmıştır . Sonuçta , ekolojik bozulmakla kalmamış , gıdaların doğal aromaları değişmiş , kullanıla gelen kimyasal sentetik maddeler , başta olmak üzere canlılar üzerinde kalıtsal bir     hastalıklara yol açmıştır .

Bilindiği üzere , yalnızca tarımsal faaliyetler yoluyla çevre ve insan sağlığı olumsuz etkilenmemiş , diğer taraftan kendisi de çevre kirliliğinin kurbanı olmuştur . Tarım dışı kaynaklardan yayılan zararlı maddeler su , toprak ve havayı kirletmiş , bunun sonucu olarak kültürü  yapılan tarım ürünleri de hem kendileri zarar görür , hem de toplum sağlığını olumsuz etkiler hale gelmiştir . Zamanla insan hayvan ,  bitki sağlığı ve çevreyi koruma bilinci , toplumdan topluma farklılık gösterse de büyük ilerleme kaydetmiş ve inşa oğluna geleceği kurtarma görevini yüklemiştir .

Örgütlenen üretici ve tüketiciler  , doğayı tahrip etmeyen yöntemlerle üretilen , insanlarda toksik etki (zehirli), yapmayan tarımsal ürünleri üretmeyi ve tüketmeyi tercih etmeye başlamışlardır . Bu amaçla bilinçli bir üretim tarzında ve yeni bir sistem içerisinde konvansiyonel tarım yanında gelişerek şekillenmiş bir tarım tekniği ortaya çıkmıştır . Bu yeni üretim tarzı değişik ülkelerde biyolojik , ekolojik yada yaygın kullanımı ile organik tarım isimleriyle anılmıştır

Günümüzde ekolojik tarım , artık tüm uluslar arası kuruluşlarca yeni üretim yöntemi olarak kabul görmekte ve programlarında yer almaktadır . Bir çok gelişmiş ülkede ise , dele dana gibi bozulan dengeler sonucu ortaya çıkan hastalıklar etkisinde tarımsal politikalar , üretimlerini zamanla tamamen organik üretime dönüştürecek politikalar şekline gelmektedir. Bu ülkelerde bu gün yalnızca geçiş hızı tartışılmakta ülkelerin hem büyük kimyasal girdi ve zehirli ilaç üreten sanayileri gelişmekte olan ülkelere yüksek bedellerle sattıkları bu girdilerin kendi ülkelerinde organik üretime geçilmesi halinde olumsuz etkileneceğini savunarak ülkelerin daha uzun zamanda kademeli olarak organik üretime geçmesine , fakat inhalarının sağlıklı beslenmesi yönüyle de dünyanın neresinde organik gıda varsa alınmasını önermektedirler .

Bu gün ülkemizde bir çok bölgede yapılan tarımsal üretim neredeyse organik üretim şartlarında yetiştirilmekte , yanlımca sisteme dahil olmadığı , kontrol ve sertifikasyona tabi bulunmadığı için organik olarak azarlanamamaktadır . Ülkemizin bu alanda kullanılacak çok büyük potansiyeli ve üretimi bulunmaktadır . Ekolojik tarımın   potansiyelle de Türkiye nine şansı olduğu düşünülmektedir .

 

 

  1. EKOLOJİK TARIMIN TANIMI

Ekolojik tarım doğadaki dengeyi koruyan , toprak verimliliğinde devamlılığı sağlayan , hastalık ve zararlıları kontrol altına alarak doğada canlıların sürekliliğini oluşturan , doğal kaynakların ve enerjinin optimum kullanımı ile optimum verimlilik alınan bir sistemdir (Bozzini 1990 ) . İnsan, çevre ve ekonomik olarak sürdürülebilir tarımsal üretim sistemini bütünleştiren bir yaklaşımdır . Sistemin amacı doğal kaynakları korumak, zararlı ve hastalıklardan arınmış insan ve hayvan gıdası üretmektir ( Lampkin 1994 )

Üretim sisteminde gübre ve Pestisit kullanımını büyük sınırlamalar getirilmektedir . Ürün çeşitlemesi temel kurallardan bir olup amaç çevreyi korumaktır . Kimyasal kalıntı içermeyen kaliteli tarım ürünü üretmeyi , kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımından kaçınan çevre ile dost üretim metodunu geliştirmeyi ve toprak verimliliğini koruyacak üretim tekniklerini kullanmayı amaçlayan bu üretim metodu ülkelere göre ekolojik , organik , biyolojik , bio-dinamik ve alternatif tarım olarak adlandırılmaktadır ( EC 1994 )

Bu çerçevede ekolojik tarımı ana hatları ile şu şekilde tanımlarız : Ekolojik tarım , ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden korumaya yönelik , insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup esas itibarıyla sentetik kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanımının yasaklanmasının yanında organik ve yeşil gübreleme , münavebe , toprağın muhafazası , bitkinin direncini arttırma , parazit ve predatörlerden yararlanmayı tavsiye eden , bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını talep eden , üretimde miktar artışına değil ürünün kalitesinin yükselmesini amaçlayan bir üretim şeklidir .

 

  1. EKOLOJIK TARIMIN TARIHÇESI

a.Dünyada Ekolojik Tarım’ın Gelişimi

İnsanoğlunun  varoluşundan bu yana süregelmekte olan tarım asırlar içerisinde bir takım değişimlere uğramakla birlikte önemini devam ettirmektedir.

İnsan yaşamındaki ilk yıllardan yakın yüzyıla kadar çiftçiler sentetik kimyasal girdilere bağımlı değildi. Kimyasal ilaç ve gübre kullanımı bilinmiyor. Ancak gelişen sanayi ve teknoloji ile birlikte yüzyılımızın başlarından itibaren çiftçiler gittikçe artan bir şekilde her geçen gün daha fazla kimyasal(ilaç,gübre) girdi bağımlılığı içine sürüklemeye başladı.1970”lif yıllarda yoğun girdi kullanımına yönelik “Yeşil Devrim” tüm ülkelerde tarım politikalarının temelini oluşturmaktaydı. Bu eğilimin ilk olumsuz etkileri de çok geçmeden yine bu kimyasalları ilk kullanmaya başlayan batı ülkelerinde görüldü. Böylece kimyasallar ile yapılan tarım üretimine alternatif arayışlar da ilk kez bu ülkelerde yüzyılımızın başlarında başladı.

İlk olarak 1910’u yıllarda İngiltere’de ekolojik tarım görüşü gelişmeye başladı.1940 yılında Al bert Howard’ın “Tarımsal Vasiyetnamesi “yayınlandı.

Kıta Avrupasızda ise alternatif tarım arayışının ilk öncüleri arasında Dr.Rudolf Steiner görülmektedir. Ünlü antropolog 1924yılında bir kurs düzenleyerek biyolojik-dinamik  tarım yöntemi hakkında bilgiler vermiştir. İzleyen yıllarda (1928) Biyodinamik Tarım Enstitüsü kurulmuştur.2. Dünya savaşı sırasında yasaklanan bu tarım yöntemi ,günümüzde ekolojik tarım içerisinde en geniş kitleler sahip gruplardan birisi olup merkezi Almanya’dır.

İsviçre’de  de 1930’lu yıllarda Müeller ve Rusch ekolojik tarımda önemli adımlardan birisi olan “Kapalı Sistem “en az dış girdi gereksinimi olan çiftçilik üzerine çalışmalarda bulundular.

Diğer taraftan Fransa ’da Lemaire-Baucher yaptıkları çalışmalarda bazı alglerin kullanımının bitki üzerinde doğal dayanıklılığın artmasında önemli bir faktör olduğunu saptadılar.

Zaman içerisinde insanlar kimyasalların olumsuz etkilerini kendilerinde ve çevrelerindeki doğa üzerinde gözlemlemeye başladıkça her ülkede ekolojik tarım içerisinde bağımsız çalışmalar ortaya çıktı. Böylece tüm ülkeler kendilerine özgü koşullarda ekolojik tarım çalışmalarını 1970 ’li yılların başlarına kadar kendi olanakları içerisinde geliştirmeye çalıştı.

1972 yılında ise tüm Dünyadaki ekolojik tarım hareketlerini bir çatı altında toplamak ve düzenlemek amacı ile IFOAM(Uluslararası Organik Tarım Federasyonu)teşkilatı kuruldu. Bu organizasyon sayesinde tüm gelişmeler üyeleri tarafından yakından izlenebilmekte ve çiftçilere aktarılmaktadır. Merkezi Tholey-Theley (Almanya) olan bu teşkilat 110 ülkede 600 üye organizasyonu bünyesinde toplamıştır.

b.Türkiye ’de Ekolojik Tarım’ın  gelişimi

Dünyadaki bu olumlu gelişmelere paralel olarak ülkemizde de ekolojik tarım konusunda birtakım çalışmalara yakın zaman içerisinde başlanmıştır. Türkiye’ye  ekolojik tarım ilk olarak 1984-1985 yıllarında Avrupa’da faaliyet gösteren yabancı firmalar ile girmiş. Bu ülkelerden gelen istekler doğrultusunda geleneksel ihraç ürünlerinin ekolojik olarak üretimiyle ekolojik üretim başlamış. Bu türdeki çalışmalar sonucunda Türkiye’de tanıtılan bu tarım hareketi ile resmi teşkilatına da 1992 yılında kavuşmuştur.

Bu yılın  başlarında ETO (Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği)adı altında bir dernek kurulmuştur. Bu dernek Türkiye için ilk,uluslararası bir ekolojik tarım kongresi (Agribiomediterraneo, 92) düzenlemiş  ve böylece bu tarımın Türkiye’de tanıtılmasında önemli bir adım atmıştır. Bu kongreyi izleyen yıllarda,ETO ile Tarım Bakanlığı ve ilgili kuruluşlar arasında ekolojik tarımın geliştirilmesine yönelik işbirliği arttırılmıştır. Bu ortak çalışmalar sonucunda 18 Aralık 1994 tarihinde 22145 sayılı resmi Gazetede yer alan “Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metodlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik” yayınlanmıştır.

Şu anda ilgili bakanlıklar tarafından resmi olarak kabul edilmiş ilk ve tek dernek statüsünde olan ETO Derneği çalışmalarını Bornova-İzmir merkezinde sürdürmektedir. Ekolojik tarımın Türkiye’de geliştirilmesi ,yaygınlaştırılması ve iç piyasanın oluşturulması derneğin belli başlı amaçları arasında yer almaktadır.

Türk iyede ekolojik tarım henüz çok küçük oranlardadır. Aslında ekolojik tarımın ilk başlatıldığı Avrupa ülkelerinde bile ekolojik tarım alanları,konvansiyonel -kimyasal-tarım alanlarının %2¢si civarındadır. Bunda tarımsal hareketler üzerinde kuvvetli bir etkiye sahip olan kimyasal endüstrinin payı büyüktür. Tüm bunlara rağmen yine de ekolojik tarım faaliyetleri her yıl yaklaşık %20 artmaktadır.

Kimi Avrupa ülkelerinde ekolojik tarım 1992 verilerine göre şu şekildedir;

Ülke İşletme sayısı (adet) Alan(ha.)¢
Almanya

Belçika

Danimarka

Fransa

Hollanda

İngiltere

İrlanda

İspanya

Portekiz

Yunanistan

4.004

150

600

3.837

450

800

159

500

40

150

98.733

1.200

17.963

72.000

10.000

28.000

4.000

5.500

500

200

 

1994 yılı sonları 1995 yılı başlarında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneğince (ETO) yapılan bir çalışma neticesinde Türkiye¢de ekolojik tarım ile ilgili ilk ciddi istatistiki bilgiler elde edilmiştir. Fakat konu ile ilgili bazı firmalara ulaşılamadığı göz önünde bulundurulursa aşağıda verilen miktarların daha üzerinde bir üretim alanının söz konusu olduğu muhakkaktır. Ayrıca 1995 yılı içerisinde de muhtemel yeni projeler ile bu rakamların değiştiği dikkate alınmalıdır.

Ürün adı Çiftçi sayısı Üretim alanı (ha) Ürün miktarı/ (*1000kg)
Antep fıstığı 15 25 10
Armut 15 15 10
Ayçiçeği 1 1 2
Buğday 18 135 210
Ceviz 33 90 75
Çam Fıstığı 20 80 8
Domates 10 20 0
Elma 15 20 15
Erik 10 15 10
Fasulye 15 8 15
Fındık 492 1.559 1.020
Haşhaş 10 10 10
Kayısı 148 371 1.056
Nohut 28 220 220
Pamuk 41 280 390
Pirinç 1 1 4
Susam 20 300 60
Üzüm 325 1.019 3.487
Vişne 5 20 3
İncir 403 877 2.088
Zerdali 80 150 150
Toplam 1.705 5.216 8.843

1994 Yılı İtibariyle Türkiye¢de Ekolojik Üretim Aşağıdaki Şekildedir(ETO arşiv)

Ülkemizde organik tarımın ilkelerini tümüyle uygulayarak üretim yapan işletmeler; Almanya, Hollanda ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin organik tarım ürünü almak istemeleri nedeniyle bu ülkeler ve onların Türkiye temsilcilikleri tarafından kontrol edilmekte ve yürütülmektedir. Bu aşamadaki denetimler Türk ve yabancı yetkililerce yapılmakta, ürün için sertifika ise dış kaynaklı uzmanlarca verilmektedir.

Türkiye¢de faaliyet gösteren yabancı kaynaklı ithalat firmaları üretim bölgelerinde bulunmakta ve tarımsal ürünlerin biyolojik yöntemlerle üretimi, denetim ve pazarlama aşamalarını kendi denetimlerinde yaptırmak gereğini duymaktadır.

Yurdumuzda organik tarım ürünlerinin elde edilmesine 1984 yılında ilk kez Ege Bölgesinde çekirdeksiz kuru üzüm ve kuru incir üretimi ile başlanmıştır. Daha sonra bu hareket ülkenin Doğu bölgelerine yayılmış; kayısı, fındık, baklagiller ve pamuk da ilk aşamada bunlar arasında katılmıştır.

  1. EKOLOJİK TARIMIN İLKELERİ

Ekolojik tarımda farklı bitkisel ve hayvansal  ürünler için farklı üretim yöntemleri mevcut olup bunların ortak ilkeleri şunlardır:

1-Öncelilkle , tarımsal üretimde , üretim ile ilişkili tüm faktörler ve olaylar bir bütün halinde dikkate alınmalı ve ekolojik üretim yapılan tarım işletmesinin kendi kendine yeterliliği sağlanmalıdır . Bunun için toprak , bitki , hayvan ve insanlar arasında ki doğal döngünün doğal kökenli ham maddeler kullanılarak mümkün olduğunca isletmenin kendi içinden veya yakın çevresinden sağlanmasına gayret edilmelidir .

2-Tarımsal üretimle beraber ortaya çıkan ve yakın çevreden temin edilen tüm ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınmaya çalışılmalıdır .

3-Toprağın iyileştirilmesi ve içindeki organizmaların korunması , beslenmesi

sağlanmalı ; Toprak sömürülmemeli , tersine doğal verimliliği arttırılmalıdır . Bunu sağlamak için münavebe , organik gübreleme yapılmalı , ayrıca uygun toprak işleme yöntemleri kullanılmalıdır

Örneğin çiftlik gübresi veya organik atıklar kullanılarak aerobik ortamda hazırlanan komposto amaca uygun bir şekilde kullanılır . Bundan başka kaya unları , alg ürünleri , diğer ilave maddeler kullanılabilir ve yeşil gübreleme yapılabilir.

Bu uygulamalarla toprağın biyolojik aktiviteleri teşvik edilerek bazı bitki besinleri dolaylı yoldan hareketli hale getirilmekte böylece bitkinin sağlıklı ve dengeli büyümesine ortam sağlanmaktadır .

4-Bitkilerin hastalıklar ve zararlılara karşı direnci bazı ek desteklerle arttırılmalıdır. Örneğin,çok yıllık bitkilerde, bitki altına ve/veya sıra aralarına yapılacak ekimlerin mevcut ortama uygun ve dengeli karışımlar halinde hazırlanıp uygulanması, yapılacak münavebelerde karışımda baklagil miktarının yüksek tutulması , bitkisel üretim ve hayvancılığın kombine edilerek yapılması , uygun ekim dikim zamanı aralık-mesafelerinin ayarlanması gibi uygulamalarla bitkilerin direnci arttırılabilir

5-Bitki tür ve çeşitleri ile hayvanların seçiminde üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları ve bu koşullarda hastalıkları en az seviyede yakalanma olasılıkları dikkate alınmalıdır . Bu konuda üretim yapılması düşünülen ekolojiye uyum sağlamış yerel çeşitlerin kullanılması başarılı sonuçlar vermektedir . Böylece biyolojik çeşitliliğin korunmasına da katkı sağlanmaktadır . Bunun yanında sağlıklı dayanıklı tohum , fidan ve hayvan kullanılmalıdır .

 

 

6-Ekolojik tarımda,bitki sağlığı açısından yukarıda adı geçen ve etkileri uzun sürede görülebilen önlemler yanında,erken uyarı sistemlerinin kullanılması ve faydalı canlıların teşvik edilmesi de bitki koruma kavramının önemli bir parçasıdır . Bu konuda zararlılarla mücadelede biyoteknik yöntemler ( örneğin feromon tuzaklarının kullanıldığı kitlesel tuzaklama yada çiftleşmeyi engelleme teknikleri , kısır böcek  salım tekniği ve benzr. ) , biyolojik mücadele ( örneğin . Bacillus thuringinensis  preparatları , faydalı akar veya böcek salımı v.b ) ve kültürel önlemler ( Örneğin . Yabancı otların toprak işlemeyle veya yakarak yok edilmesi veya bitki içinde havalanmayı sağlayacak şekilde budama yapılması v.b ) uygulanabilir . Eğer sorun , ürünü tehdit edici boyutlara ulaşırsa bitkisel veya mineral kökenli özel maddeler ve preparatlar kullanılabilir .

7- Yukarıda anlatılan toprak strüktürünü iyileştirici ve humus miktarını arttırıcı önlemlerle beraber toprağı koruyucu , enerji tasarrufu sağlayan , çalışılan yerin koşullarına uygun toprak işleme yöntemleri uygulanmalıdır . Bunun için , toprağın yapısı ve koşullarına dikkat  edilmeli , çizici aletlerle çalışılmamalı , pulluk gibi toprağı devirerek işleyen aletlere mümkün olduğunca az yer verilmeli ve temel kural olarak gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır .

8-İsletmedeki hayvanların sağlığının iyi , verimlilik kapasitesinin yüksek ve uzun ömürlü olması teşvik edilmelidir . Bunun için ağılların usulüne uygun olması , beslenmenin mümkün olduğunca isletmenin kendi ürünleri ve yem bitkileri ile yapılması , yemlere kimyasal maddeler ( antibiyotikler , kilo arttırıcı katkı maddeleri vb. ) katılmaması , uygun ıslah çalışmaları ile istenen gelişmelerin temin edilmesine çalışılmalıdır .

9-Yetiştirilen hayvan miktarı , kullanılan araziye uygun olmalı ve bir hektar için 1 Büyük baş hayvan düşünülmelidir . (Almanya’da bu sayı 1 Hektar için 1.1 Büyük baş hayvandır )bununla beraber ekolojik tarım mevcut koşullara göre hiç hayvan beslemeden de yapılabilmektedir .

10-Bilindiği gibi tarımsal üretimde , verim ve kalite arasında ters bir orantı mevcuttur . Genel kural olarak ikisi arasında denge kurulmalıdır :Ancak ekolojik tarımda bu denge oluşturulurken  kalitenin , ürün miktarına göre öncelik aldığı unutulmamalıdır .

11-Ekolojik üretim yapan tarım işletmesinde başta petrol olmak üzere fosil yakıtlar ve diğer enerji kaynakları optimum verimi sağlayacak düzeyde azami tasarruf kuralına uyularak kullanılmalıdır .  Enerji kullanımında  güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir .

12-Tarım işletmesi çok yönlü ve çekici bir şekilde düzenlenmelidir . (Peyzaj düzenlemesi , meyve bahçeleri v.b) bu amaçla dinlendirici etkiye sahip bir mekanın kurulması , bunun muhafazası  ve sınırlı bir dönem yerine uzun süreli faydalı üretim (Sürdürülebilirlik ) esas alınmalıdır .

13-Ekolojik tarım işletmeleri gelişme olanakları bulunan ;üreticiye,çalışanlarına tatmin edici kazanç ve imkan sağlayabilen yeterlilikte ve ekonomik canlılıkta olmalıdır. Ekolojik işletmelerde,kendi kendine yeterlilik prensibi uyarınca çok yönlü üretim yapıldığında üretilen ürünlerden herhangi birinin Pazar koşullarında oluşan olumsuz değişimler karşısında riski azalmaktadır. Ayrıca üretimde kullanılan girdi ve enerjideki azalma ekonomik avantaj sağlamaktadır.

14-Ekolojik tarımda kullanımı yasaklanan bazı maddeler şunlardır:

a.Sentetik kimyasal gübreler ve sentetik kimyasal ilaçlar

b.Depoda koruyuculuğu arttıran ve hasattan sonra olgunlaşmayı teşvik eden sentetik kimyasal maddeler

c.Bitki ve hayvan yetiştirmede hormonlar ve büyüme düzenleyici maddeler

15-Ekolojik tarım hiç ilaç ve gübre kullanılmadan yapılan bir tarım seklidir. Örneğin;18 Aralık 1994 tarih,22145 sayılı resmi gazete de yayınlanan yönetmelikte ifade edildiği gibi ,ekolojik olarak üretilmiş ürünlerin işlenmesi ve hazırlanması sırasında kullanılacak ürünler belirtilmiştir.

Buna göre;

a.Gübreleme ve toprak iyileştirmede kullanılabilecek madde ve ürünler:

Çiftlik ve kanatlı gübresi,çiftlik ve sıvı atıkları(serbest),saman,tora,mantar üretim artığı ve diğer organik ortamlar, organik ev artıkları komposto, mezbaha ve balık endüstrisinden kalan hayvansal atıkların işlenmiş ürünleri, gıda ve tekstil endüstrisi organik yan ürünleri, deniz yosunları ve deniz yosunu ürünleri, talaş ağaç kabukları ve odun atıkları, odun küfü, tabii fosfat kaynakları, kalsiyumlu alüminyum fosfat kayacı, volkanik tüf,potasyum kayacı, potasyum sülfat(kontrol organınca tanınmış), kireç tası, tebeşir,magnezyum kayacı, kalsiyum sülfat(jips),iz elementler(Cup,Fek,N,Mor,N,Bre) (kontrol organınca tanınmış), kaya unu, kıl (Bentonit,perlit)

  1. Bitki zararlı ve hastalıklarının kontrolünde kullanılabilecek ürünler:

Chrysanthemum cinerariaefolium’dan etkstrakte edilen muhtemelen bir sinerjist ihtiva eden phyrethrins esaslı preparatlar,Derris elliptica’dan elde edilen preparatlar,Ryania speciosa’dan elde edilen preparatlar,balmumu, diatoma(Diatomaceous) toprağı, kaya tozu(unu)tuzaklarda kullanılmak koşulu ile yüksek hayvan türlerini dirençli yapan ve metaldehyte esaslı preparatlar, kükürt, bordo bulamacı,burgundy bulamacı(karışımı),sodyum silikat, sodyum bikarbonat, potasyum sabunu (arap sabunu), pheromone preparatları, Bacillus thuringiensis preparatları, granüler yapıdaki virus preparatları, bitki ve hayvan yağları,parafın yagı.

 

5. ORGANİK BITKİSEL ÜRETİM

1.Üretime Başlama: Bitkisel üretim bir kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu ile sözleşme yapılarak onun kontrol ve denetiminde yapılır. Organik bitkisel ürün yetiştiriciliği yapacak üretici muteşebbis geçiş sürecine alınır.

2.İdeal Toprak: Ph sı 5,5-7 arasında, biyolojik ve minerolojik yapısı ve dokusu bozulmamış topraktır.

3.Toprak ve Çevre Koruma Tedbirleri: Eğimli ve engebeli topraklarda, toprak ve çevre koruma tedbirleri alınmalıdır. Bu tedbirler;

a.Teraslama,

b.Kontür ve şeritvari ekim ve dikim,

c.Toprak örtüsü ve malçlama,

d.Budanmış dallarla veya baklagil ekimi yapılarak gölgeleme,

e.Hendekleme ve sili kapanları yapma yöntemleridir.

4.Toprak İşleme: Organik tarıma geçiş döneminde,konvansiyonel üretimden kalan bitki artıklarının parselden tamamen uzaklaştırılmalıdır. Müteakip yıllarda toprağın havalanmasını sağlamak için toprağı fazla parçalamayacak ve derinden kazmayacak işleme aletleri kullanılmalı ve gereksiz toprak işleme yapılmamalıdır.

5.Biyolojik Yapının Korunması: Organik bitkisel üretim yapılacak toprağın mutlaka her ekim ve dikimden önce toprak analizi yapılmalı, biyolojik yapısı yapısı bozulmuşsa iyileştirici gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu konuda aşağıdaki hususlar dikkate alınır:

a.Tek yıllık bitkilerde çok yıllık rotasyon programları uygulanmalı ve rotasyonda yeşil gübrelere,derin koklu bitkilere ve çapa bitkilerine yer verilmelidir.

b.Toprağın biyolojik yapısındaki mevcut organik madde korunmaya çalışılmalıdır.

 

c.Toprağın biyolojik bozulmuşsa , saf veya karışım halindeki iyileştirici organik gübreler verilmelidir,

d.Organik gübre;hayvancılığın organik metotlarla yapıldığı işletmelerden gelen büyükbaş ve küçükbaş hayvan gübreleri ve bu yönetmelik ve eklerinde izin verilen tora ve benzeri maddelerden üretilen gübreler ve yeşil gübrelerdir.

e.Yeterli hayvan gübresi bulunmaması durumunda organik metodlarla hayvancılık yapmayan işletmelerden sentetik katkı maddesi içermeyen hayvan gübreleri getirilebilir. Ancak kullanılan gübrenin içindeki oran %25’ı geçemez.

f.Yeşil gübrelerde yönetmeliğe uygun mikroorganizma veya bitkisel kökenli maddeler kullanmalıdır.

g.Organik gübrenin  de yetersiz kaldığı durumlarda çizelge 1’dekı maddeler kullanılabilir.

h.Organik gübre üretimi ithalat ve ihracatı için ilgili kurumlardan gerekli izinler alındıktan sonra , bu izinle müteşebbis bir kontrol ve sertifikasyon kurumu ile  sözleşme yapar. Organik gübre üretimi ,ithalat ve ihracatı sözleşme yapılan kontrol ve sertifikasyon kurulusunun denetiminde yapılır. Organik gübre üretim, ithalat ve ihracatı sertifikasız yapılamaz.

6.Ekim: Organik bitkisel üretimde kullanılacak tohum,fide ve fidanlar organik metotlarla üretilmiş olmalıdır. Tohum, hastalık ve zararlılara karsı ilaçlanmadan kullanılmalıdır. Ekim, üretim şekli ve tipine göre elle veya kontrol ve sertifikasyon kurulusunun izin vereceği ekipmanlarla yapılmalı,ekipmanların temizliğine dikkat edilmelidir.

7.Organık Üretim Materyali:

a.Organik Tohum; genetik olarak yapısı değiştirilmemiş,döllenmiş hücre çekirdeği içindeki DNA dizilimine dışarıdan müdahale edilmemiş, sentetik pestisitler radyasyon veya mikron dalga ile müdahale görmemiş biyolojik formundaki üretim materyalidır.

b.Organik Fide; organik tohumlardan elde edilmiş, organik üretim yapılan alanlarda üretilen , üretimi sırasında sentetik bitki besleme ve büyütme maddeleri ile hormonların kullanılmadığı, toprak ve iklim koşullarına uygun,yalnızca izin verilen toprak iyileştiriciler ve girdilerle üretilmiş, hastalık ve zararlılara dayanıklı üretim materyalidir.

c.Organik Fidan,Anaç,v.b.; organik tohumlardan organik üretim yapılan alanlarda üretilen, üretimi sırasında sentetik bitki besleme ve büyütme maddeleri ile hormonların kullanılmadığı ,toprak  ve iklim koşullarına uygun, yalnızca izin verilen toprak iyileştiriciler ve girdilerle üretilmiş, hastalık ve zararlılara dayanıklı ,bir yaşından büyük üretim materyalidir.

d.Organik Çelik; organik metotlarla yetiştirilen tek ve çok yıllık bitkilerden alınan, yöresel toprak ve iklim koşullarına uygun göz,kalem,dal üretim materyalidir.

e.Organik Misel; organik metotlarla üretilen kültür ve mantarlardan elde edilen üretim materyalidir.

8.Gübreleme: Çiftlik gübreleri kullanımına izin verilen toprak iyileştiricilerdir, bunların dışındakiler gübre olarak kullanılamaz.

9.Zirai Mücadele: Organik metotlarla bitkisel üretim yapılan tarım alanlarında kesinlikle kimyasal ot öldürücüler, durdurucular kullanılamaz. Hastalık, zararlı ve yabancı otların kontrolünde aşağıdakı hususlara dikkat edilmelidir.

a.Hastalıklara dayanıklı tur ve çeşit seçimi yapılmalıdır.

b.Uygun rotasyon programı hazırlanmalıdır.

c.Uygun toprak işleme yöntemleri uygulanmalıdır.

d.Kültürel, biyolojik ve biyoteknik mücadele metotları uygulanmalıdır.

e.Yabancı otlar, elle veya çapalama yöntemiyle yok edilmelidir.

Yukarıda belirtilen uyguların bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı otlara karsı mücadelede yetersiz kalması halinde aşağıdakı çizelgede yer alan  ürünler kullanılabilir.

 

Isım Tanımlama/bileşime ait şartlar/kullanım koşulları
Azarichta indica (nem ağacı) dan ekstrakte edilmiş azadiraktın -insektisid

-sadece ana bitkilerde tohum üretiminde ve diğerlerinde kullanılır

-vejetatif üreme materyallerinin üretimi ile sus bitkilerinde kullanılır.

Hidrolize proteinler -Çekici (repellent)
Lesitin -Çekici(repellent)
Balmumu -Pruning agent
Jelatin -insektsid
Nicotina tabacumdan ekstrakt (aqueous solüsyon) -insektısid

-Sadece portakal limon gibi subtopikal meyve ağaçları ve muz gibi tropikal ürünlerdeki aphidleri (yaprak bitleri) karsı kullanılmak üzere vejetasyon periyodunun

başlangıcında kullanılır.

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kurulusu tarafından denetlenmelidir.

Nane yağı, cam yağı, ve kimyon yağı gibi bitkisel yağlar -İnsektisid, akarisit, fungusit ve sürgün önleyici inhibitördür.
Chrysanthemum cineriacfolium dan ekstakte edilmiş piretrinler -İnsektisid
Quassia amara dan ekstrakte edilmiş Ouassia -İnsektisid
Derris spp.;Lonchocarpus spp. ve Terphrosia spp. dan ekstrakte edilmiş retonone -İnsektisid

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

Bacillus thrungienensis,Granulosıs virüs gibi bakteri,virüs ve mantar gibi mikroorganizmalar -Sadece genetik olarak modifiye edilmemiş ürünlerdir.

-Bazı kelebek tırtıllarının mücadelesinde kullanılır.

-Kontra ve/veya  sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

Diamonyum fosfat -Çekiciler,sadece tuzaklarda kullanılır.

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kurulusu tarafından denetlenmelidir.

Methaldehyde -Molluscide,yumuşakçalar,yüksek hayvan türlerini uzaklaştırıcı içeren tuzaklarda kullanılabilir.

 

Feromon -İnsektisit, çekici, tuzak ve dağıtıcılarda

kullanılabilıi

Prethroidler(sadece deltamethrin veya lambdacyhalothrin) -İnsektisid,tuzak ve dağıtıcılarda kullanılır.

-sadece Batrocera oleae veCeratitis capitata Wied e karsı

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

-31 Mart 2002 ye kadar geçerlidir.

Bakır hidroksit, Bakır oksiklorit, (tribazik) Bakır sülfat ve bakır oksit şeklinde bakır -Fungusit

-31 Mart 2002 ye kadar geçerlidir.

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

Etilen -Muzların yeşilliğnin alınmasında kullanılır.

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir

Yağ asiti potasyum tuzu (yumuşak sabun) -İnsektisid

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

Potasyum alım(Kalinite) -Muzların olgunlaşmasının önlenmesinde kullanılabilir.

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

Lime kükürt (kalsiyum polisülfat) -Fungusit, İnsektisit,Akarisit

-Sadece meyve ağaçları zeytin ağaçları ve asmalarda kış uygulaması için kullanılabilir.

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

Parafın yağları -İnsektisit Akarisit

-Kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir,

Mineral yağlar -İnsektisit, fungusit

-Sadece meyve ağaçları, asmalar, zeytin ağaçları ve tropikal ürünlerde (örn: muz)

Potasyum permenganat -Fungusit,bakterisit

-Sadece meyve ağaçları, zeytin ağaçları ve asmalarda kullanılabilir.

Kuartz tuzu -Uzaklaştırıcıdır.
Kükürt -Fungusit,akarisit,uzaklaştırıcıdır.

 

10.Sulama: Organik metotlarla bitkisel üretim yapılan tarım alanlarında, vahşi sulama ve salma sulama teknikleri kullanılamaz. Toprağın sulu arazi tasnif ve geçirgenlik hızı değeri tespit edilir. Bitkinin vejetasyon süresince tüketeceği su miktarına göre su planı hazırlanır. Araziye su ölçüm cihazı yerleştirilir, plana göre sulama suyu ölçülerek kullanılır. Suyun basınçlı ve basınçsız kapalı sulama teknikleri ile bitkinin kök bölgesine verilmesi esastır. Karık sulamaya zorunlu hallerde kontrol ve sertifikasyon kuruşunun denetiminde izin verilir. Drenajı bozuk, geçirgenlik hızı düşük, ağır killi ve tınlı topraklarda drenaj sistemi kurulmalıdır. Drenaj suyu ile sulama yapılamaz.

11.Bitki Besleme:  Çizelge 1de belirtilen bitki besleme maddeleri kullanılabilir

Sentetik kimyasal bitki besleme materyalleri kesinlikle kullanılamaz. Arazının bitki besleme programları hazırlanmalı ve kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşunun denetiminde uygulanmalıdır.

12.Hasat: Organik ürünlerin hasadında kullanılan teknik ve araç gereçlerin ekolojik tahribat ve kirlilik oluşturmaması esastır. Elle yapılan hasatlarda toplayıcılar ve toplama materyallerinde gerekli hijyen tedbirleri alınır. Toplayıcılar mutlak surette eldiven kullanmalıdır. Makine ile hasatta, hasat makinesi tüm artıklardan temizlenir, mümkünse ürünle temas edecek aksamlar yıkanır. Hasatta organik nitelikteki toplama kapları kullanılır.

13.Doğadan Toplama: Ormanlar, doğal alanlar ve tarımsal alanlarda doğal olarak yetişen yenilebilir bitki ve kısımlarının toplanmasında aşağıdaki koşullar sağlanmalıdır;

a.Toplama alanı 1yıl önce gözlem altına alınır.

b.Toplama alanı bu süre içinde yangın geçirmiş olmamalıdır.

c.Toplama alanında anız yakılmaz.

d.Toplama alanında bu süre içinde karantina tedbirleri alınmış olmamalıdır.

e.Toplama alanındaki doğal ortam veya türlerinin muhafazası sağlanmalıdır

14.Mantar Üretimi: Organik mantar üretiminde;organik gübre, kimyasal olarak muamele görmemiş torf, kesimden sonra kimyasal muamele görmemiş odun ,organik formundaki toprak ,hiçbir kimyasal madde içermeyen su ve izin verilen mineral gübreler kullanılmalıdır. Bu maddeler saf veya karışım halinde kullanılabilirler ancak karışımın oranı, kompost oluşumundan önce ,kaplama materyali ve su çıkarılarak tüm bileşenlerinin ağırlığı üzerinden yapılmalıdır.

15.Serada Üretim: Seralarda kullanılacak toprak organik özelliğini yitirmemiş olmalıdır. Organik toprak hazırlığında bu Yönetmelik eklerinde belirtilen toprak iyileştiriciler dışındakiler kullanılmaz. Organik toprak  hazırlanması ve ithalat veya ihracatı  Yönetmeliğin ilgili hükümleri çerçevesinde ,bir kontrol veya sertifikasyon kuruluşunun denetiminde komitenin izni ile yapılır.

Çizelge 1. Organik Tarımda Kullanılabilecek Gübre ve Toprak İyileştiriciler

İsim Tanımlama/bileşime ait şartlar/kullanım koşulları
Çiftlik gübresi -Hayvan gübresi ve bitkisel materyal karışımını ihtiva eden ürünlerdir.

-Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

-Hayvan türleri belirlenmelidir.

Kurutulmuş çiftlik gübresi ve dehidre kanatlı gübresi -Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

-Hayvan türü belirtilmelidir.

Kanatlı gübresi ve kompost çiftlik gübresini içeren kompost edilmiş hayvan dışkıları -Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

-Hayvan türleri belirtilmelidir.

-Fabrika orjinli çiftlik ürünleri yasaktır.

Sıvı hayvan dışkısı(serbet) -Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından denetlenmelidir.

-Kontrollü fementasyon/uygun seyreltmeden sonra kullanılmalıdır.

-Hayvan türü belirtilmelidir.

Kompost edilmiş ev atıkları -Ayrıştırılmış bitkisel ve hayvansal ev atlıları kompostodur.

-Kapalı toplama sistemi içinde üretilmiş olmalıdır.

-Kuru maddede maksimum konsantrasyonlar (mg veya kg)

 

 

 

6.EKOLOJİK TARIMDA TOPRAK CANLILARININ ÖNEMİ VE

AKTİVİTELERİ

Toprak ; arzın yüzeyini birkaç mm ile birkaç metre arasında örten , çeşitli kakaçların ve organik materyalin ayrışmasıyla oluşan , içinde ve üstünde geniş  bir canlılar alemi bulunduran , karasal bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan , çeşitli toprak oluş faktörlerinin karşılıklı etkileri sonucunda ortaya çıkan ve farklı katmanlardan kurulu canlı , dinamik ve ,üç boyutlu bir ortamdır . Toprak içerisinde yaşayan canlılara su ve besin maddelerini sağlama gücü oranında verimli olan önemli bir ekosistemdir. . Bu durum ise toprağın fiziksel , kimyasal biyolojik özellikleri ile ilgili bulunmaktadır .Toprağın biyolojik özellikleri ekolojik tarım açısından ayrı bir önem taşımaktadır .Çünkü bu tarım sistemlerinin uygulandığı topraklarda toprak mikroorganizmaların fonksiyonu , besin maddesi döngüleri ve bitki gelişmelerinde ana belirleyici faktör olmaktadır .

Toprak başlıca 4 unsurun bir bileşimidir . Bunlar ;

1.Mineral maddelerdir

2.Su

3.Hava

4.Organik maddedir .

Bu unsurların bütün  topraklarda bulunmasına karşın aralarında oran her toprağı göre farklılıklar göstermektedir . Ortalama olarak bir toprakta % 45 mineral madde , % 25 su , % 25 hava ve % 5 organik madde olduğu kabul edilmektedir . Bu organik maddenin de % 85 ini humus , %10 unu bitki kökleri ve % 5 ini de Eda fon yani toprak canlıları oluşturmaktadır . Toprakta yaşayan organizmaların ana canlılık kaynağı toprağın organik kısmıdır .

7. TOPRAKTA BULUNAN ORGANİZMA GURUPLARI

Toprakta yaţayan mikroorganizmalarýn metabolizmalarını sürdürebilmek , gelişim ve üremelerini sağlayabilmek için C ve Enerjiye ihtiyaçları vardır . Organizmalar enerjilerini ya güneş ışığından yada organik ve inorganik moleküllerin oksidasyonundan elde ederler . Karbonu ise inorganik kaynaklardan ( CO2, HCO3,CO3 ) veya organik karbon kaynaklarından asimile ederler.

Mineral topraklar çok sayıda  bakteri , fungus ve maya , mikroalg , protozoa , nematod ve diğer mikroskobik omurgasız canlıları bünyelerinde bulundururlar . Topraklarda yaşayan makroskobik canlılar ise yer solucanları , arthropodlar ve omurgalı hayvanlardır .

7.1 Bakteriler

Bakteriler toprakta en fazla bulunan mikroorganizma gurubu olmalarına karşın biyomas ağırlıkları fazla değildir . Bunun nedeni hücre çaplarının 0.5-1 m , uzunluklarının ise birkaç m arasında değişmesidir . Biyomas   olarak özellikle funguslara oranla daha az olmalarına karşın , bakteri popülasyonu daha fazla biyokimyasal enerji oluşturmaktadır . Bakteri sayısı açısından en yoğun olan topraklar baklagillerin çok sık yetiştirildiği topraklardır . Basit bir kural olarak , toprağa karışan kök ve toprak üstü materyalinin miktarı arttıkça , bakteri sayısı da artmaktadır . Çevre koşulları topraktaki bakteri yoğunluğunu ve bileşimini önemli ölçüde değiştirmektedir . Topraktaki bakterileri etkileyen önemli çevre koşulları toprağın nemi , havalanması , sıcaklık , organik madde miktarı , toprak reaksiyonu ve inorganik  besin elementleridir . bunların dışında kültürel uygulamalar , mevsimler ve toprak derinliği  de bakteri sayı ve bileşimini belirleyen faktörlerdir . Bu etmenler arasında özellikle ekolojik tarım açısından önemli olan tarımsal uygulamalar topraktaki derinliği , toprağın nem ve havalanma durumunu değiştirdiği için toprak bakterileri üzerinde dolaylı yoldan etkili olmaktadır .

7.2 Aktinomisetler

Bakterilerden daha az sayıda olmalarına karşın 1 ha  Dabi biyomas ağırlıkları aynı olan aktinomisetler . antibiyotik oluşturma özellikleri ile diğer organizmalardan farklı bir ilgi alanına sahiptirler . Aktinomisetler  tarafından oluşturulan bir çok antibiyotik  sadece insan değil hayvan bitkilere ilgili bulaşıcı hastalıkların kontrolünde , hayvan beslenmesinde ve gıda maddelerinin korunmasında da yaygın bir kullanım alanı bulmuştur .  Aktinomisetler   yalnız topraklarda değil aynı zamanda  kompostolarda , nehir yataklarında ve göl depozitelerinde  de bulunurlar . Özellikle yüksek Ph ya sahip sayısal topraklarda total popülasyonun büyük bir bölümü aktinomisetlerden ibarettir . Gerek sayısal gerekse bileşim açısından aktinomyset florası kendisi çevreleyen ortam koşulları tarafından etkilenmektedir . Bu organizmalar üzerine etkili  başlıca ekolojik faktörler ; organik madde içeriği , Ph, nem ve sıcaklıktır . Organik madde sayısı az olan topraklarda aktinomiset sayısı fazlalaşmaktadır . Topraklara organik madde ilaveleri başlangıçta fungus ve bakteri popülasyonlarını uyarmakta , ayrışmanın daha sonraki dönemlerinde aktinomiset  sayısı artmaktadır . Bu durum aktinomisetlerin ayrışmaya dayanıklı organik dokuları diğer organizmalara oranla daha kolay ayrıştırma özelliğine sahip olmalarından kaynaklanmaktadır .

Aktinomisetler tarım topraklarının tav durumunda sürülmesi ile ortaya çıkan ve Geosmin olarak adlandırılan kokunun kaynağıdır . Heterotrofi yaşamlarından dolayı aktinomisetler toprak organik maddesinin özellikle de selüloz ve diğer polisakkaritler gibi daha dirençli materyallerin ayrıştırılmasında rol alırlar . Toprak verimliliği için çok önemli olan hümik asitlerin oluţumda aktinomisetlerin rolü de çok fazladır . Son yıllarda yapılan araştırmalar sonucu  , Frankia cinsi aktinomisetlerin baklagil olmayan bir çok kültür bitkisinin kök bölgesinde atmosferik azotu fikse ederek toprak verimliliğinde önemli rol oynadıkları ortaya çıkmıştır .

7.3 Funguslar

Funguslar  toprak mikroorganizma popülasyonu içerisinde bakteriler ve aktinomisetlerden sonra gelen fakat toprak verimliliği üzerinde büyük önemi olan heterotrof canlılardır . Fungus misellerinin topraktaki miktarı üzerine organik madde içeriği ve yarayışlılığı direk etkilidir . Toprağın ürün atıklarıyla karıştırılması , yeşil gübre uygulamaları ve enerji  kaynağı yönünden zengin organik maddelerin ilaveleri topraktaki fungus popülasyonunu arttırmaktadır . Fungus florasına etki eden diğer  faktörler ise ortam pH sı organik gübreler , nem rejimi , sıcaklık , toprak derinliği , mevsimler , vejetasyonun bileşimi ve toprağın havalanma durumudur . Bakteriler ve aktinomisetlerin aksine funguslar asidik ortamı severler . Bu nedenle asit toprak koşullarında ki biyokimyasal reaksiyonların büyük kısmı funguslar tarafından yürütülmektedir . Ph sı 5.8 –6.1 arasında değişen otlaklardaki mikrobiyal popülasyonun % 61 in fungusların oluşturduğu saptanmıştır .

Funguslar toprağa uygulanan bitki artıkları , yeşil gübre ve hayvansal gübrelerin ayrıştırılmasında çok önemli rol bir rol oynarlar . İyi havalanan topraklarda organik madde transformasyonlarında funguslar bakterilere oranla daha aktiftir . Humus oluşumuna katkıda bulunan önemli bir mikroorganizma gurubudur . Fungusların toprak verimliliğine diğer bir katkısı da agregatlaimayı artırmalarıdır . Bu organizmalar miselleri ile toprak zerrelerini bir birine bağlarken , ayrıştırdıkları bitkisel dokulardan oluşan humus ile de agregasyon üzerine etkilidir .

Bitki kökleri ile ortak yaţayan bir fungus türü olan mikrohizalar , özellikle yarayışları formda fosfor içermeyen topraklarda bu fosfor çeşitli enzimsel faaliyetlerle yarayışlı hale getirmekte, ayrıca toprakta bulunan  yarayışlı fosforu miselleri yardımıyla konukçu bitki köklerine taşımaktadır .İhtiyaçları olan karbonhidratları ve mineral besinleri bitki tarafından karşılandığı için diğer mikroorganizmalarla herhangi bir rekabete girmelerine gerek kalmayan mikrohizaların bu avantajı , bitkiler üzerinde rizosferde ki diğer mikrobiyal türlere oranla daha fazla etkiye sahip olmasına neden olmaktadır .

7.4 Algler

Algler topraklarda bakteri, aktinomiset ve funguslar  kadar yoğun olmayan fakat nem ve ışığın uygun olduğu koşullarda sayıları artan organizmalardır. Fototrof karakterleri nedeni ile daha çok toprağın yüzey katmanlarında bulunurlar. Tarımsal açıdan alg  topluluklarının önem taşıdığı bir diğer ekosistem de su altında kalan bataklık özellikleri , bu organizmaların agronomik önemini artırmıştır. Mavi-Yeşil algler uygun ışık ,su ve besin maddesi varlığında toprakların azot bilançosuna önemli katkılar sağlarlar. Havadan fikse ederek bünyelerinde depoladıkları azotun ölümlerinden sonra ayrışmaları sonucu açığa çıkması ile ortam azot bakımından zenginleşmekte ve bitkiler hiç inorganik azot gübrelemesi yapılmaksızın gelişimini sürdürebilmektedirler. Algler ayrıca ürettikleri yeşil aksamları ile toprağın organik maddece zenginleşmesini sağlarlar

7.5. Toprak Mikron ve Makro Faunası

Toprağın mikrofaunası içerisinde yer alan protozoalar genelde toprak yüzeyinde bulunurlar. Toprakta bir çok alg ve bakteri gıda olarak kullandıkları için toprak mikroflorasını bir tür denetim altına almaktadırlar. Saprotif yaşayanların ise bitki kalıntılarının ayrıştırılmasında önemli rolleri bulunmaktadır.

Toprak makro canlılarından solucanlar toprakta yaşayan hayvanlar içerisinde en önemli olanlarıdır. Sindirim sistemlerinden geçen organik atık maddeler bu süreç içerisinde fiziksel olarak parçalanmakta ve enzimatik olarak ayrıştırılması kolaylaşmaktadır. Toprak solucanlarının aktivitesi sonucunda ayrıca bazı bitki besin elementleri de yarayışlı forma dönüşmektedir.

Nematodlar ise bitkisel ve hayvansal atık veya canlı dokuların parçalanmasında görev alan ve bu nedenle mineralizasyon ,humifikasyon ve agregasyon gibi toprak olaylarını olumlu yönde etkileyen ayrıca toprağın havalanmasını sağlayan toprak canlılarıdır.

 

8.TOPRAK MİKROORGANİZMALRININ FONKSİYONLARI

8.1.Toprakta Bitkisel ve Hayvansal Atıkların Ayrıştırılması

Topraklara çeşitli şekillerde ulaşan bitkisel ve hayvansal artıklar uygun nem ve havalanma koşulları altında bakteri, fungus, aktinomiset, protozoa, solucanlar ve böcek larvalarının saldırısına uğrarlar .Bu organizmaların aktivitelerinin sonucunda , bu organik atıklardaki karbon , azot ,fosfor ve potasyum gibi elementlerin önemli bir kısmı bitki gelişimi için yararlı formda serbest kalmaktadır. Ayrışmanın hızı ve bunun bitki gelişimine etkisi büyük ölçüde organik maddenin C/N oranına bağlıdır. C:N:P:S’ün ortalama oranları 100:10:1:1’dir.Mikroorganizmaların topraktaki N dengesini bozmadan bir organik atığı ayrıştırabilmeleri için %1,2-1,6’dan daha az N içeriyorsa ,toprakta N eksikliği      ortaya çıkar , daha fazla N içeriyorsa topraktaki yarayışlı azot miktarı artar.C/N oranı yüksek saman gibi bitkisel materyallerin ayrışmasını hızlandırmak için toprağa inorganik formda azot ve fosfor ilaveleri gerekmektedir. Bitkisel ve hayvansal atıkların ayrışması sırasında oluşan çeşitli mineral maddeler aynında , aerobik şartlar altında CO², anaerobik şartlar altında ise metan,organik asitler , alkol ve yine CO² ortaya çıkmaktadır.

8.2.Azot Mineralizasyonu

Toprakta bulunan azotun çok büyük bir kısmı  (yaklaşık %98 ) organik formdadır. Toprak azotun en önemli kaynağı bitkisel ve hayvansal proteindir. Organik atıklardaki azotun bir kısmı mineralizasyonla serbest hale geçerken , geri kalan kısmı humus oluşumuna katılır. Azot mineralizasyonunun ilk aşması olan amonifikasyonda organik bağlı azot bakteri, fungus ve aktinomisetler tarafından ayrıştırılarak NH4* ortaya çıkar. Humus içeriği %2 dolayında olan bir toprakta yılda 4-8 kg N/da mineralize olur. Ayrışma ürünü olan amonyum ya asimilasyona uğrar veya toprakta katyon olarak bağlanır. Reaksiyon şu şekilde gerçekleşir.

Enzimler

R-NH2————————————-Þ   R-OH+NH4+H2O

N- mineralizosyonun  2. Aşaması olan nitrifikasyonda ise amonifikasyon sonucu oluşan NH4+

Önce nitrite daha sonra da nitrata oksitlenir. Bu olayda görev alan nitrifikasyon bakterileri ototrof organizmalar olup sadece aerop koşullarda bu olayı gerçekleştirirler.

NH4++3/2O2—————————————–Þ NO2+2H++H2O+Enerji

NO2-+1/2O2—————————————–Þ NO3+Enerji

8.3.Biyolojik Azot Fiksasyonu

Atmosferdeki azotun (%79) doğal olarak mikroorganizmalarca fikse edilmesi olayı olan biyolojik azot fiksasyonu, yüksek bitkiler ile ortak yaşayan (simbiyotik) ve serbest yaşayan (asimbiyotik) mikroorganizmalar tarafından gerçekleştirilir. Tarımda baklagil bitlileriyle ortak yaşayan Rhizobium bakterileri en önemli azot fikse edicileridir. Bu ortak yaşam ilişkisinde mikroorganizmalar konakçı bitkiye indirgenmiş yani fikse edilmiş azotu sağlarlarken , kendileri de konakçı bitkiden çözünebilir karbonhidratları alırlar. Baklagillerle ortak yaşam sonucu bu bakterilerin yılda 50-350 kg/ha arasındaki azotu fikse ettikleri saptanmıştır.

Simbiyotik azot fiksasyonu Rhizobium bakterilerinin konakçı bitki kökünü enfeksiyonu ve kök nodüllerinin oluşumu ile başlamaktadır. Baklagil köklerindeki büyük , pembe , az sayıda ve kökün yukarı bölgesindeki modüller etkili bir azot fiksasyonunun göstergesidir.

Asimbiyotik azot fiksasyonu ise toprakta serbest olarak yaşayan bazı mikroorganizmaların atmosferdeki moleküler azotu fikse etmeleridir. Bu organizmalardan en önemlileri aerop koşullarda Azotobakterler,anaerop koşullarda ise Clostridium bakterileridir. A.Chroococcum’un bir dekar toprağa yılda ortalama 2-4 kg , Clostridium’un ise 1-1,5 kg arasında azotu fikse ettikleri saptanmıştır. Azotobakterler aracılığı ile toprağa daha fazla azot kazandırılması için gerekli koşullar; toprağın havalanma koşullarının iyi olması , toprağa C:N oranı geniş organik materyallerin ilavesi,pH’nın 6’dan fazla olması ve toprakta yeterli ölçüde fosforun bulunmasıdır.

Asimbiyotik olarak moleküler azotu fikse eden diğer bir mikroorganizma grubu da mavi-yeşil alglerdir. Bu organizmalar nem ve ışık isteklerinin optimum oranlarda olduğu çeltik tarlalarında N2-fiksasyonuna önemli katkılarda bulunmaktadır. Mavi-Yeşil alglerin ortalama olarak 27 kg/ha düzeyindeki azotu fikse ettikleri bildirilmektedir.

Toprakta bulunan mikroorganizmaların bu yeşil başlı fonksiyonlarının yanında , toprakta fosfor,kükürt,demir ve diğer bazı elementlerin mikrobiyolojik dönüşümlerini de gerçekleştirmektedirler.

9.EKOLOJİK  TARIM UYGULAMALARININ TOPRAK ORGANİZMALARI ÜZERİNE ETKİLERİ

Ekolojik tarım sistemi altındaki yüzey toprak tabakalarında organik madde ve inorganik besin maddelerinin birikmesi , biyolojik aktivitelerin büyük ölçüde uyarıldığı bir çevre yaratmaktadır. Konvensiyel tarım altındaki topraklarda sürülmüş tabaka boyunca bitki artıklarının dağılımı , bakteriyal aktiviteyi uyarmakta  ve buna bağlı olarak bakteri yiyici faunanın aktivite ve miktarı da artmaktadır. Dekompozisyon ve mineralizasyon olayları hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Ekolojik tarım sistemlerinde ise bitki artıkları toprak yüzeyinde birikmekte ve fungal gelişim artmaktadır. Mineralizasyon olayı ise yavaş bir şekilde gerçekleşmektedir. Uzun süreler ekolojik tarım sisteminin uygulandığı topraklarda mikrobiyal biyomas miktarı ve aktivitesi , total N ve mineralice olabilir N miktarı artmaktadır. ABD’de yapılan bir deneme sonucu;azaltılmış girdili tarım topraklarında Konvensiyal tarımın uygulandığı topraklara oranla mikrobiyal biyomasın % 54 , mineralize olabilir N miktarının ise % 57 daha fazla olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada bu mikrobiyolojik kriterlere ait en yüksek değerler azaltılmış girdili tarım topraklarında 0-7,5 cm, konvansiyonel tarım topraklarında ise 7,5-15 cm derinliğindeki toprak tabakalarında belirlenmiştir. (Doran,1987).Yine uzun süreli (6 yıllık) bir başka çalışmada , organik ve konvansiyonel tarım altındaki topraklarda mikrobiyal populasyon ve aktivitesi ile N döngüsü ile ilişkileri incelenmiştir. Mikrobiyal biyomas, bakteri ve fungus sayıları ile CO2 oluşumu ve bazı enzim aktiviteleri  yulaf/üçgül rotasyonu altında ve hayvan gübresi alan topraklarda en yüksek miktarları vermiştir. Hayvan gübresi almış 0-7,5 cm’lik toprak tabakasında total organik C, total N ve mineralize olabilir N miktarları,hayvan gübresi almayan ve suni gübre uygulanan parsellere oranla %22-40 arasında daha yüksek çıkmıştır. Ülkemizde de yapılan bir çalışmada;Turgutlu’da 4 yıldır organik tarım yapılan bağ toprakları aynı yörede uzun yıllar konvansiyonel uygulandığı bir başka bağ toprakları ile kıyaslanmıştır. Bu çalışmada organik tarım yapılan topraklarda azotobakterilerin %94,3,fungusların %361,2 ve aktinomisetlerin %127,5 oranında arttıkları saptanmıştır.

Topraktaki mikrobiyal sayı ve aktivitedeki değişiklikler , genellikle toprağa giren karbondaki değişikliklerle ilgilidir. Uzun süreli rotasyonlar ve hayvan gübresi uygulamaları , gerek toprağın fiziksel özelliklerini düzeltmeleri ve gerekse yarayışlı C ve N kaynaklarını sağlamaları nedeniyle mikrobiyal sayıları önemli ölçüde artırmaktadır.

  1. EKOLOJİK TARIMDA KULLANILAN BİYOLOJİK GÜBRELER

Ekolojik tarım kimyasal gübre kullanımı sınırlandırılmakta ,bunu yerine çevreye zarar vermeyen doğal organik gübrelerin ve mikroorganizma kültürlerinden hazırlanan biyolojik preparatların kullanımını öngörmektedir. Toprak mikroorganizmalarının bazı grupları özellikle ekolojik tarımda önemli bir potansiyele sahiptir. Bu gruplar simbiyoz  yaşamlı N2-fikse eden Rhizobiumlar, serbest yaşayarak moleküler azotu fikse eden Azotobacter ve Azospirillum,vesiküler-arbüsküler (VA) mikorizalar ve ektomikarizal funguslar ile Trichoderma gibi biyokontrol ajanlarını içermektedir. Bu mikroorganizmalar kimyasal gübreler ve kimyasal pestisitlerin yerine kullanılabilirler. Böylece daha az maliyetli bir tarım imkanı ortaya çıkarken çevre kirliliği ve zararlı etkilerde en aza indirgenmiş olur. fakat uygulamalarda bu organizmalardan  yararlanma olasılığı sadece birkaç mikroorganizma ile sınırlı kalmaktadır. Rhizobium, bu yüzyılın başlarından itibaren başarılı bir şekilde kullanılan ilk ticari aşı organizmasıdır.

10.1.Rhizobium

Rhizobium kültürleri ile tohumların aşılanması 1896 yılından beri çoğu dünya ülkelerinde yapılan bir uygulamadır. Aşılama , genç bitkide nodul oluşumu sağlamak veya artırmak amacıyla tohumu veya toprağı konukçu baklagil bitkisine özel etkili , azot fikse etme yeteneği yüksek olan yeterli sayıda rhizobium ile bulaştırmaktır.

Aşılamanın yararları şunlardır:

  1. Aşılama genç bitkinin azotsuz kalmasını önler
  2. Toprağın azot kapsamını artırır.
  3. Ürünün verimini artırır.
  4. Bitkinin kalitesini yükseltir.
  5. Protein içeriği yüksek yeşil gübrenin meydana gelmesini sağlar.

Daha önce herhangi bir baklagil çeşidinin yetiştirilmediği topraklarda yapılacak aşılama, ürün kalitesi ve miktarında önemli gelişmeler sağlayacaktır. Fakat birkaç sene veya uzun yıllar üst üste belirli bir baklagil çeşidinin yetiştirildiği topraklarda aşılama gerekmeyebilir. Aşılama materyali isterken baklagil bitkisinin hangi çeşidinin aşılanmasında kullanılacağı , ekilecek tohum miktarı ve ekim zamanı 1-2 ay önceden belirtilmelidir (Aşılama materyali Ankara-Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsünden elde edilebilir.) Aşılama materyali taze olmalı ve kullanıcıya kadar serin yerde saklanmalıdır. Bakteri kültürü tarifede belirtilen dozdan daha az kullanılmamalıdır. Aşılama materyalinin tohumla iyice karışması sağlanmalı , tohumlar gereğinden fazla nemlendirilmemelidir. Aşılanmış tohumlar kesinlikle güneş ışınlarına maruz bırakılmamalı, ekilinceye kadar serin ve gölge bir yerde tutulmalıdır. Ekim işi bir kaç saat içerisinde tamamlanmalıdır. Aşılı tohum nemli tohum yatağına ekilmeli , asit gübreler ile iz element gübreleri ile temasa gelecek şekilde ekilmemelidir. Aşılanmış tohumun ekileceği toprak asit karakterde olmamalıdır.

Çizelge-1. Çeşitli baklagil bitkileri tarafından fikse edilen azot miktarları (Ersin, 1978).

Baklagiller N

Kg/da

%21’lik Amonyum

Sülfat Eşdeğeri

Baklagiller N

kg/da

%21’lik Amonyum

Sülfat Eşdeğeri

Yonca 24 120 Börülce 11 55
Ladino üçg. 22 110 Japon Üçgülü 11 55
Acı Bakla 19 95 Fiğ 10 50
Taş Yoncası 15 75 Bezelye 9 45
Melez Üçgül 15 75 Soya Fasul. 8 40
Çayır Üçgülü 14 70 Nohut 8 40
Mercimek 13 65 Yer Fıstığı 5 25
Kırm.Üçgül 12 60 Fasülye 5 25

10.2.Azotobacter

Az.chroococum, atmosferik azotu fikse edebilen ve bazı bitki gelişim regülatörlerini oluşturabilen bir mikroorganizmadır. Sovyetler Birliğinde 1930 yılından beri Az.chroococcum içeren bir gübre preparatı tarım topraklarında kullanılmaktadır. Bu peat preparatı toprağa veya tohumlara uygulayabilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucu bu bakteri preparat ile aşılamalar sonucu verimde %8-12 arasında değişen artışlar saptanmıştır. Bu preparat hayvan gübresi ile gübrelenmiş topraklara uygulandığında domates ve mısırda yaklaşık %30 gibi daha yüksek verim artışları elde edilmiştir.

10.3. Vesiküler-Arbüsküler Mikorizalar

Vesiküler-arbüsküler Mikorizalar (VA) mikorizal  funguslar fosfor alınımını kuraklık ve tuzluluğa direnci ve patojenlere toleransı artırmak sureti ile bir çok bitkinin gelişim ve verimini yükselten yararlı simbiyotik mikroorganizmalardır. Bununla beraber toprağa uygulanması için yüksek kalite patojensiz aşının büyük miktarlarının elde edilmesi son derece zordur üretimleri için tek yol konukçu bitkinin köklerinde gerçekleşmektedir. Fakat mikorizal fungusları içeren doğal arazi toprağıca bir aşı olarak başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

Toprak organik maddesi VA mikorizal fungusların gelişiminde ve köklerinin enfeksiyonunda çok önemli bir role sahiptir. Yapılan araştırmalar sonucu organik maddece yüksek olan topraklarda enfeksiyon olayının çok daha iyi geliştiği saptanmıştır.

11.EKOLOJİK TARIMDA BİTKİ KORUMANIN GENEL İLKELERİ

Batının çevre sorunlarına duyarlı ülkelerinde başlayan ve bugün genel tarım içinde belirli bir kapasiteye ulaşan ekolojik tarım son yıllarda Türkiye’de de uygulanmaya başlamıştır. Bu bölümde ekolojik tarımın bitki koruma ile ilgili genel esasları ve felsefesi üzerine durulduktan sonra ekolojik tarımda kültür bitkilerinin verim ve kaliteleri üzerinde hastalık etmeni ve zararlıların yarattıkları olumsuzlukları önleme veya askeride tutma yöntemleri, hakkında özel bilgi sunulmaya çalışılacaktır. Bölümün sonunda bitki koruma açısından ekolojik tarımın Türkiye de gelişmesi konusundaki önerilere de yer verilecektir.

Ekolojik tarımın gelişmiş batı ülkelerinde doğması ve onaylanmış bir sistem olarak kabul görmesinde rol oynayan en büyük faktörlerden birisi hiç şüphesiz bitki korumada pestisit olarak kullanılan organik ve anorganik kimyasalların insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileridir. Bu etkileri ortaya koyan bilisel çalışmalar bu çalışmaların sonuçlarını duyuran medya ve sorunlara duyarlı bir kamuoyu  sayesinde diğerleri yanında (Sentetik gübreler gibi) bu kimyasallarıma reddeden bir yetiştirme sistemi ortaya çıkmıştır. Halen sentetik kimyasallardan tedirgin olan kamuoyunun “temiz” ürünlere talebi gittikçe artmakta ve buda ekolojik tarıma fikren henüz geçmemiş ülkelerde bile tamamen dış satıma yönelik bir ekolojik üretim başlamış bulunmaktadır.

Bilimsel çevreler ve kamuoyunda pestisit kullanımına karşı düşüncelerin bir zamanların harika ilacı DDT nin olumsuz etkilerinin belirlenmesiyle başladığı söylenebilir DDT’ye karşı başlayan bu kritik zamanla diğer birçok pestisitide kapsamış ve sonuçta çevre ve sağlık sorunlarına yol açan birçoğunun üretimi durdurulmuştur kullanımları yasaklanmıştır. Ancak çoğunun az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde hala kullanıldıkları bilinmektedir.

Okuyucuya ekolojik duruma biraz daha inandırmak amacıyla  pestisit kullanımından doğan olumsuz sonuçları özetlemekte yarar görülmüştür.

Pestisitler genelde çevreye yabancı ve ona zararlı kimyasal bileşiklerdir. Ekosistemi toprakta yaşayan bir mikroorganizmasından gelişmiş bir hayvanına kadar tahrip etme potansiyeline sahiptir. Bu etki doğrudan bir toksik etki olabileceği kadar dolaylı olabilir. Besin zincirinin kopması immun sitemin zayıflaması organizmaların birbiriyle haberleşmelerini sağlayan kimyasal sinyallerde karışıklık yaratması gibi bu dolaylı etkiler ilgili canlının yaşamında direkt etkiler kadar önemli olabilirler. Örneğin su pireleri olan organik materyallerde oluşan sarcosine algılayan ve onun sayesinde besinlerini bulan canlılardır. Yabancı otları kontrol altında tutmak amacıyla etkili maddesi Phosphonylsarcosine olan bir herbisit kullanıldığında bu canlılar şaşırmakta ve besinlerini bulma şansları böylelikle yok edilmektedir. Bu doğada pestisitlerin besin zincirini koparmalarına güzel bir örnektir.

Pestisit kalıntıları insan gıdalarında birikebilirler ve doğrudan allerjilere ve diğer hastalıklara yol açabilirler .Bu olumsuzlukları pestisitlerin şu anda en çok araştırılan özelliklerinden birisidir.

Bazı pestisitler insana doğrudan toksik etki yaparlar .Bu etkiyi hem üretimleri sırasında ve hem de pestisit kalıntısı içeren gıdaları yiyen insanlarda gösterirler. Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komitesi’ne göre (1983) yılda iki milyon kişi bu yüzden zehirlenmekte ve bundan 40.000 kişi ölmektedir.

Pestisitler üretimleri sırasında da çevreyi kirletmektedirler. Ya kaza ile (İtalya da seveso. Hindistan da bhopal) veya rutin emüsyonlarda (Ren nehri-Basf sandoz).

Hükümetler bu sorunları çözmek veya en aza indirmek için daha sıkı çevre standartları koymakta ve bazen o pestisitlerin kullanımını yasaklamaktadır.

Pestisitlerin çevreye ve insanlara bu olumsuz etkilerinden söz ederken bitki metabolizmasında yol açtıkları değişiklikleri unutturmak gerekir. Bu değişiklikleri aşağıdaki gibi basitçe şematize etmek mümkündür:

Sağlıklı bitkililer zararlı ve patojenlere karşı kendilerini daha aktif olarak savunabilirler bu savunmada bitkinin protein sentez yeteneği önemli bir rol oynar.

Protein sentezi ya pestisitlerin direkt etkisi nedeni ile ya da dengesiz dengeleme sonucu (aşırı azot verimi gibi) normalden sapabilir. Bazı durumlarda optimalin dışındaki sıcaklık ve nemde benzer etkiyi yapabilirler.

Protein sentezi normalden saptığında bitki dokusunda suda eriyebilir şekerler azotlu bileşikler ve serbest aminoasitler birikir.

Bu durum patojenlerin bitki dokusunda gelişmelerinde ideal bir ortam sağlar. Sonuçta patojenler daha yoğun olarak ürerler normalde kendilerini baskı altında doğal düşmanların etkisinden kurtulurlar ve kendilerine ortam olarak seçtikleri bitkide daha fazla yol açarlar.

Pestisitlerin olumsuz etkilerine daha çok örnek vermek mümkündür. Bu nedenle ekolojik tarım sentetik pestisitlerin kullanımını yasaklamakta ve bitki sağlığını idamesinde kültürel ve biyolojik önlemlere ağırlık verilmekte bu önlemleri sentetik esaslı olmayan bitki koruma maddeleriyle kombinasyonu öngören bir yaklaşım içine girmektedir.

12.EKOLOJİK TARIMIN BİTKİ KORUMAYA İLİŞKİN BAZI İLKELERİ

Ekolojik tarım herşeyden önce doğa sevgisine dayanan doğayla birlikte ona zarar vermeden üretim yapmayı öngören bir felsefeye dayanır. Uluslar arası düzeyde son yıllarda çok sık söz edilen “sürdürülebilir tarım” deyiminize ruhunu bu felsefeden almaktadır. Bu inanışta olmayan üretime yalnızca bakan kimselerce ekolojik tarımın algılanması güç olmaktadır. Bunu paralel olarak klasik tarımın sonuçlarını yine klasik yöntemlerle çözmeye çalışan araştırıcıların ekolojik tarım üzerinde araştırma yapmaya değer bir konu olarak kabul etmeleri de zaman alacak gibi görünmektedir.

Ekolojik tarımın bitki korumaya atıfta bulunan ya da bitki korumayı gözeten önemli bazı temel ilkeleri aşağıda maddeler halinde yer verilmiştir:

  1. Ekolojik tarım ekstensif bir üretim tarzıdır maksimum ürünü hedeflemez. Bu sayede tarlada hastalık etmeni ve zararlılar için uygun mikroklima ulaşma şansı azaltılmış ve önemli bir kültürel önlem yerine getirilmiş olur.
  2. Ekolojik tarım toprağa canlı bir varlık olarak kabul eder ve onu her üretim kademesinde korumaya çalışır sentetik kimyasalların toprağa yabancı maddelerin gübre olarak kullanılması yasaktır. Toprağa verilen doğal kökenli besin maddelerini önce mineralize olması ve sonra bitki tarafından alınması esas alınır. Bunu sağlamak üzere toprakta yükselen bir mikrobiyolojik aktiviteye temin etmeye çalışır. Yüksek mikrobiyal aktivite çoğu toprak patojenini antogonistler tarafından kontrol altında tutulması anlamına gelir. Ayrıca çabuk dekompenize olan bitki artıklarında fotojenlerin kışlama şansıda azalır
  3. Ekolojik tarım biyolojik çeşitliliği de sürdürmek amacıyla sürdürmek koşullarına zararlı ve hastalıklara dayanıklılık gösteren ancak verimi nispeten düşük olan eski çeşitleri dayanıklılık açısından belirli düzeye sahip olmayan modern çeşitleri tercih edebilir. Dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesi çevreye pestisit baskısını azaltıcı bir kültürel bir önlemdir.
  4. Doğal üretim felsefesi nedeniyle gen transferi yoluyla dayanıklılık veya istenilen endüstriyel özellikler kazandırılmış bitki çeşitleri ve mikroorganizmaların ekolojik tarımda kullanımları yasaktır. Bu durum dayanıklılık ıslahının ekolojik tarımda önemli bir enstrüman olmaya devam edeceğini göstermektedir.
  5. Ekolojik tarım bir işletmede hayvansal üretimle birlikte bitkisel üretimi mümkün oldukça birlikte yapmayı böylelikle ekolojik madde dönüşümünü nispeten kapalı bir sistem içinde sürdürmeyi öngörür bu sayede çiftlik hayvanlarından elde edilen gübre yine toprağa dönmüş ve toprak Mikrobiyal yaşamı desteklenmiş olur.
  6. Ekolojik tarımın her üretim basamağı ve son ürün her türlü denetim ve kontrole (örneğin pestisit kalıntısı açısından) açıktır. Bu iş devlet kurumları veya onaylanmış özel kurumlar eliyle yürütülür. Bu ekolojik tarımı geleneksel tarımdan ayıran çok önemli bir ilkedir ve bu sayede bilinçsiz pestisit kullanımı engellenmiş olur. Bunun yanında ekolojik ürünler ve niteliği garanti eden ve ürünün daha yüksek fiyatla satılmasını sağlayan etiketlerle ayırt edilir ve korunurlar.
  7. Ekolojik yolla elde edilmiş tarım ürünleri daha pahalıdır. Burada maksimum üretimin hedeflenmemiş olması hastalık ve zararlılar nedeniyle üründe azalma meydana gelmiş olması önemli bir rol oynar. Ancak ürünün daha pahalı satılması üretici kazancının birim alan bazında geleneksel tarıma göre daha yüksek olmasını sağlar .
  8. Ekolojik tarımın genel tarım içindeki payı oldukça düşük olup ülkelere göre %1-2 arasında değişmektedir. Burada rol oynayan faktörlerden bir tanesi özellikle doğal kökenli besin maddelerinin toprakta dönüşümü ve bitki sağlığını idamesi konularında henüz çözüm bekleyen sorunların varlığıdır.

Yukarıda sıralanılan özellikleri nedeniyle ekolojik tarımın gıda üretimi yetersizliği olan ülkelerde çevre ve sorunlarını henüz tanımayan veya bu sorunlara aldırış etmeyen ülkelerde tarım politikasında bu üretim tarzını manen de olsa da desteklemeyen  teşvik etmeyen ve son olarak ta bu ürünleri satın alabilecek tüketici sayısı kısıtlı olan ülkelerde yaygınlaşması kabul görmesi olasılığı düşük görünmektedir. Ancak tamamen dış satıma yönelik olması durumunda bu üretim tarzında henüz “uygun” olmayan ülkelerde de yaygınlaşması mümkün olabilir ki ülkemiz de yapılan ekolojik böyle bir niteliğe sahiptir.

  1. EKOLOJİK TARIMDA BİTKİ KORUMA

Bilindiği geleneksel tarımda kültür bitkilerinin hastalık ve zararları olumsuz kalite ve verimi azaltıcı etkilerinden korunması en önemli aktivitelerinden birisidir. Yeterli bir bitki koruma için   kültürel yöntemlere , ilaçlı mücadeleye ve biyolojik savaşıma belirli bir kombinasyon içinde yönelmek esastır . Pestisit kullanımını reddeden ekolojik tarım önce kültürel önlemlerin desteği ile sağlıklı bir çevre yaratıp , pestisitlerin yerine  bitki bakım maddeleri ile bitkinin doğal dayanıklılığını arttırıcı maddeleri kullanıp hastalık etmeni  ve zararlıları kontrol altında tutmaya  çalışır .

Burada konuyu daha iyi takdim edebilmek amacıyla ekolojik tarım felsefesine büyük uyum gösteren ve geleneksel tarıma göre çok daha fazla önem atfedilen önlemleri Pasif Bitki Koruma  toz veya sıvı formda bir maddeyi Bitkiye atarak onu zararlı ve hastalık etmeninden doğrudan veya bitki davranışını korumaya çalışan yöntemleri ise Aktif Bitki Koruma  adlı altında toplamayı uygun gördü bu maddeler genelde  Bitki Kuvvetlendirici Maddeler veya Bitki Bakım Maddeleri  adlı altında toplanan doğal kökenli maddeler olmakla birlikte  kimileri geleneksel tarımda da kullanılan pestisitlerdir. Ancak yukarıda da belirtildiği bibi bu pasif ve aktif bitki koruma yöntemlerini birbirinden kopuk önlemler olarak düşünmemek gerekir. Ekolojik tarım üreticinin geleneksel üreticiye göre bitkisini onun optimal gelişme isteklerini çok daha tanıyan ve bilen doğa ile uyum içinde üretim felsefesini kavramış toprak solucanının toprak verimliliği için ne anlama geldiğini yararlı atarları gelin böceklerini kendisine nasıl yardımcı olduğunu çok iyi kavramış insanlara kalıntısız sağlıklı ürün sunmayı ilke edinmiş kimseler olması gerekir. Bu kimseler için bitki yetiştirme ile  iki ayrı işlem değildir.

Kültürel önlemleri; “Pasif Bitki Koruma” ve “Aktif Bitki Koruma” yöntemleri olarak ikiye ayırabiliriz:

 

 

13.1.Pasif Bitki Koruma Yöntem ve İlkeleri:

Geleneksel tarıma göre çok daha fazla önem arz eden kültürel önlemler bu grup içerisine girer. Bu yöntemleri maddeleyecek olursak :

Toprak sağlığı: Ekolojik tarım felsefesinde toprak sağlığı bitki sağlığı ile doğrudan ilişkilendirilir ve bu nedenle toprak sağlığına büyük önem verilir, onun korunmasına çalışılır. Toprak canlı bir varlıktır ve tarımsal uygulamada  onun sağlığının idamesine çalışılmalıdır. Sağlıklı toprakta gelişen bitkinin hastalık etmenleri ve zararlılara daha iyi karşı koyacağı, verim ve kalitesinde önemli bir sapma olmadan onları daha iyi tolere edebileceği kabul edilir.

Toprak sağlığı daha işleme aşamasında dikkate alınır. Toprak, yumuşak bir tarzda, onun dikey özelliklerini bozmadan işlenir. Toprağın dengeli bir humus bilançosuna sahip olmasını sağlamak üzere organik çiftlik gübresi kullanılır ve işletmede çok yıllık yem bitkilerine ekim nöbetinde yer verilir.

Ekim Nöbeti: Bir ekolojik tarım işletmesinde zengin bir ürün deseni için çaba göstermek esastır. Derin-sığ köklü, yavaş-hızlı gelişen, yapraklı-saplı, azot alan-veren, humus arttıran-azaltan, yabancı otları bastıran-bastırmayan bitkilerin sırayla tarlaya gelmesine özen gösterilir. Bu sayede toprak yorgunluğu önleneceği gibi, patojenlerin, zararlıların ve yabancı otların etkili bir populasyon yoğunluğuna ulaşmaları da engellenir. Hatta ‘düşman’ veya ‘nötral’ bitkiler yardımıyla ‘biyolojik toprak dezenfeksiyonu’ bile sağlanabilir. Örneğin kök ur nematodu Heterodera schachtii nin pancardaki zararı ekim nöbetinde mısır ve yoncaya yer vermekle kontrol altında tutulabilir.

Dayanıklı Çeşitler: Ekolojik tarımda albenisi ve verimi modern çeşitler kadar yüksek olmayan, ancak olumsuz koşullara, patojen ve zararlılara karşı nisbeten daha dayanıklı olan ‘eski’ varyetelerin üretimine devam edilmesi tercih edilebilir. Bu sayede örneğin patojen mikroorganizmaların infeksiyon basınçları kontrol altında tutulabilir ve ayrıca bir kimyasal yönteme gerek kalmayabilir.

Karışık Ekim: Bilindiği gibi her kültür bitkisinin özellikle duyarlı olduğu belirli bir patojen ve zararlı spektrumu  vardır. Buna göre karışık bir bitki populasyonu içinde her bitki çeşidi farklı bir davranış ortaya koyar. Bu durumdan yararlanılarak ekolojik tarımda karışık ekim yöntemine başvurulması önerilir. Bu sayede özellikle sebzelerde belirli bir zarar eşiğine ulaşmaları şansı azalmış olur.

Ekim ve Dikim Sıklığı: Kültürel önlemler sayasinde bitki sağlığını idame ettirmenin diğer bir yolu da ekim ve dikim sıklığında belirli bir norma uymaktadır. Bu normun üzerinde yetiştirme yapılması durumunda, bitkiler zayıf gelişecekleri gibi, sık ve kapalı bir bitki topluluğu içinde oluşabilecek bir mikroklima patojen ve zararlıların daha kolay üremelerine de yol açabilir. Organik tarımda maksimum ürün hedeflenemediğinden gereğinden fazla bitki yetiştirme eğilimi de yoktur ve böylelikle önemli bir kültürel savaşım yöntemine kendiliğinden uyulmuş olur.

Yabancı Otlar: Ekolojik tarım yabancı otlara kültürel önlemler kapsamında özel bir yer verir. Geleneksel tarımın ‘istenmeyen bitkileri’ ekolojik tarımca doğanın yardımcı güçleri olarak kabul edilir. Bu güç onların bitki kök çevresinde allelopati yaratma, yararlı fauna için bir yaşam yeri sağlama ve toprak tavının korunmasında yardımcı olma gibi özelliklerine dayanır. Bu nedenle ekolojik tarımda yabancı ot savaşımından değil, yabancı ot kontrolünden söz edilir. Yabancı otların belirli bir sıklığa erişmesine izin verilir, bu sıklıktan sonra sökerek uzaklaştırma, toprak işleme, ekim nöbeti gibi kısa ve uzun vadeli yöntemlere başvurulur, ancak herbisit kullanımı yasaktır.

Dengeli Gübreleme:Kültürel önlemler yoluyla bitkileri hastalık ve zararlılardan korumanın en önemli yöntemlerinden bir diğeri de dengeli gübrelemedir. Bu deyim bitkinin optimal ürünü için makro ve mikro besin maddelerince yeteri kadar desteklenmesi sayesinde onun dispozisyonunla hastalık etmeni ve zararlılara karşı olumsuz bir değişikliğin doğmasının önlenmesi anlamında kullanılır. Gübreleme konusunda da ekolojik ve geleneksel tarım arasında önemli nüanslar vardır. Ekolojik tarım ‘toprağı gübrele, bitkiyi değil!’ sloganı ile gübre niteliğindeki maddelerin sağlıklı topraktaki yüksek mikrobiyal aktivite yardımıyla biyolojik dönüşüme uğrayarak bitkiye ulaşmaları gerektiğini ifade eder. Bu nedenle ekolojik tarım toprakta kolay çözünen, bitki tarafında doğrudan alınan sentetik ticari gübrelerin kullanımını yasaklar, eksilen besin maddelerinin ahır gübresi, yeşil gübreleme ve kompost ile yerine iadesini öngörür. Bunların yanında ekolojik tarım işletme dışı ticari gübreleri de kullanabilir. Ancak bunlara gübre değil, daha çok ‘toprak iyileştiricileri’ gözüyle bakılır. Kireç, dolomit, alg kireci, ham fosfat, kaya unu, bazalt unu, bentonit, odun külü, kemik, kan ve boynuz unları, risinus kabuğu ve guano bu türlü toprak iyileştiricileridir. Görüldüğü gibi bu maddelerin çoğu ancak bir dönüşüm sonucu bitki tarafından alınabilen maddelerdir. Burada hemen bu ‘iyileştiricilerin’ de  kullanımında belirli bir sınırın var olduğunu belirtmek gerekir.

Sonuç olarak, toprakta patojenlerle rekabet edebilen ve onların populasyonlarını sınırlandıran zengin bir mikrobiyal aktivitenin varlığı, dengeli bir besin maddesi arzı, akıllı bir ekim nöbeti, dayanıklı çeşitlerin ekimi, uygun yetiştirme tekniklerinin kullanımı ve yabancı otlardan yararlanma suretiyle pasif bitki koruma yöntemleri ekolojik tarımın doğal felsefesi  içinde kendiliğinden uygulanmış olur.

13.2.Ekolojik Tarımda Aktif Bitki Koruma İlke ve Yöntemleri:

Ekolojik tarımda da belirli maddeleri çeşitli frmlarda bitkiye uygulayarak onu hastalık etmeni ve zararlıların olumsuz etkilerinden aktif olarak koruma pratiğine başvurulur. Ancak, önceden de belirtildiği gibi, buradaki aktif önlemlere bitki sağlığını tamamlayıcı unsurlar olarak bakılır, bunlar apayrı bir işlem olarak kabul edilmezler.

Avrupa Birliği’nin, eski adıyla A.E.T’nin 92092/91 no’lu Yönetmeliği, EK Liste II, Kısım B “Bitki Koruma Maddeleri” bölümünde ve ayrıca 18.12.1994 gün ve 22145 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan yönetmelikte söz konusu bitki koruma maddelerinin adları bir liste halinde yer almaktadır. Bu maddelerin nitelikleri ve kullanılma alanları aşağıdaki listede kısa açıklamalarla birlikte verilmiştir.

 

 

  1. AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU 2092/91 YÖNETMELİK

Ek Liste II Kısım B: Bitki Koruma Maddeleri

MADDE ADI- TARİF, BİLEŞİM VE KULLANIM İLE İLGİLİ TALEP VE İLKELER

1-Chrysantemum cinerariaefolium’dan elde edilmiş piretrin esaslı preperatlar, mümkünde sinergist katkılı.

  1. C’un çiçeklerinden soğuk su ekstraksiyonu ile elde edilen piretrin ısırıcı ve emici böceklere karşı intektisit etkilidir. Sinergist olarak susam yağı, sulfoksit veya çoğunlukla piperonilbutoksit kullanılır. Sentetik pretroitlerin kullanımı yasaktır. Sinergistlerin kullanımı üzerinde yönetmelik açıklama yapmamaktadır. Bu preperatlar arılara zehirli değildir.

2- Derris elliptica’dan elde edilmiş preperatlar

Tropik bir baklagil türü olan D. e’nin kökleri insektisit etkili rotenon içerir. Temas zehiri olan bu madde nispeten yüksek bir balık toksititesine sahiptir.

3-Quassia amaradan elde edilmiş preperatlar

Bu bitkiden elde edilmiş preperatlar meyvecilikte unlu bitlere ve destereli arılara karşı kullanılmıştır. Bugün önemleri azalmıştır.

4-Ryania specicosa’dan elde edilmiş preperatlar

Güney Amerika kökenli bu bitkinin içerdiği ryanodin adlı alkoloit Repidoptera larvalarına temas ve mide zehiri olarak sellektif etkiye sahiptir.

5-Propolis

Balmumundan elde edilen ve fungusit özelliklere sahip olan bu maddenin etki mekanizması açık değildir. Önemli bir kullanımı yoktur.

6-Kieselgur

Kieselalg’den elde edilen bu madde alg kireci adı altında Patates Mildiyösüne veya Patates Böceğine karşı kullanılır. Etkisi su çekme veya böceklerin solunum sistemini tıkamasına dayanır. Belirli koşullarda bitkiyi kuvvetlendirici olarak da etki edebilir.

7-Kaya Unu

Çeşitli zararlı böceklere karşı solunum sistemini (trakeleri) kaplayıcı toz olarak kullanılır. Bu açıdan yararlı fuanaya da etkilidir. İçerdiği silisyum nedeniyle kieselgur gibi bitkiyi kuvvetlendirici olarak da yararlı olabilir.

8-Metaldehit

Sentetik bir mulluskisit olan bu maddeden elde edilen preperatlar tuzaklarda repellent olarak kullanılır. Esas kullanım alanı sümüklü böceklerin savaşımında yoğunlaşmıştır. Temas ve mide zehiri olan bu maddenin yönetmelikteki yeri tartışılmalıdır.

9-Kükürt

Toz veya ıslanabilir toz formunda, kullanım alanı çok geniş olan anorganik bir fungusittir. Etki mekanizması canlıların solunum sisteminde yer alan terminal oksidasyon basamağında oksijenle rekabete girmesine dayanır. Organik tarımda esas olan Külleme etmenlerine karşı kullanılır.

10-Bordo Bulamacı

Bakırsülfat ve sönmüş kireç ile hazırlanan karışım.

11-Burgunder Bulamacı

Bakırsülfat/soda karışımı.

Her iki bakırlı preperatın kullanımı bugün hemen hemen ortadan kalkmıştır (Avrupa’da!). bunların yerine bakır oksiklorür veya bakır hidroksit esaslı preperatlar kullanılır. Bakır iyonları özellikle Mildiyö etmenlerinde spor çimlenmesini durdurarak etkili olurlar.

12-Sodyum Silikat

Sislisik asidin sodyum tuzu olan bu madde “su camı” adıyla da anılır. Etkisi yaprak epidemisine silisyum birikimi sağlamasına dayanır. Kükürt ile birlikte Bağ Küllemesine karşı çiçek öncesi ilaçlamalarda kullanım  alanı bulmuştur.

13-Sodyum Bikarbonat

Kabartma tozu olarak daha iyi tanınan bu maddenin çeşitli fungal hastalıklara karşı (son yıllarda özellikle bağ hastalıklarına karşı) kullanıldığı veya denendiği görülmektedir.

14-Potasyum Sabunu (Arap Sabunu)

Meyve ağaçları ve sebzelerde yaprak bitlerine karşı kullanılan bu sıvı sabunun başarısı popülasyon yoğunluğuna göre değişmektedir. Etki süresi çoğunlukla kısadır.

15-Feromon Preperatları

Dişi böceklerin erkekleri cezbetmek için kullandıkları feromonlar kısmen sentetik olarak üretilmekte ve özel tuzaklarda elma içi kurdu, salkım güvesi gibi zararlılara karşı populasyon yoğunluğunun tahmininde kullanılmaktadır. Bağ salkım güvesine karşı son yıllarda “şaşırtma tekniği” alanında daha yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Feromon preperatlarını içeren tuzaklarda erkek bireyler yakalanmakta ve böylelikle bu zararlının üreme şansı azaltılmaktadır.

 

16-Bacillus thuringiensis (BT) – Preperatları

Bu bakteri meyvecilikte, özellikle bağcılıkta, Lepidoptera larvalarına karşı sellektif etki göstermektedir. Patates böceğine karşı da uygulanmaktadır.

17-Böceklerde Granül Oluşturan Virus Preperatları

Elma içi kurduna karşı kullanılan bu preperatlar diğer meyve içi kurtlarına karşı da denenmektedir. Preperatlar İsviçre’de Madeks ticari adıyla tanınmaktadır.

18-Bitkisel ve Hayvansal Yağlar

Hayvansal yağların organik tarımda kullanılmaları enderdir. Buna karşılık kolza ve neem bitkilerinden hazırlanan yağlı preperatlar, kısmen kükürdün  de eklenmesiyle kırmızı örümceklerin kışlık  yumurtalarına karşı başarıyla kullanılmaktadır.

19-Parafin Yağları

Mineral yağlar organik tarımda parathion içermemek koşuluyla kırmızı örümceklerin kış yumurtalarına karşı kullanılmaktadır.

Bu listede adı geçen mineralleri ve ayrıca burada yer almayan ancak aynı kapsamda oldukları kabul edilen kompost ekstraktları gibi preperatları kullanarak bunların çeşitli hastalık etmeni ve zararlıya karşı  etkinliklerini saptamayı hedefleyen çok sayıda araştırma vardır.

  1. TÜRKİYE TARIMINDA KİMYASAL ŞAVAŞIMA BİR BAKIŞ

Yukarıda ifade edildiği gibi, batı ülkelerinde ekolojik tarıma geçmenin en önemli nedenlerinden birisi olarak yoğun pestisit kullanımının yol açtığı sorunlar gösterilmektedir. Acaba ülkemizde böyle bir sorun var mıdır, ve bu sorun bizde de organik tarımın yaygınlaşmasını  sağlayabilir mi?

Çizelge-1. Çeşitli ülkelerde etkili madde bazına göre hektara düşen pestisit miktarı(gri)

ABD             3514

Almanya       2546

İsviçre           5146

Polonya        7479

Japonya        5811

Türkiye           600

Çizelge-2. Türkiye’de yıllara göre etkili madde bazında pestisit tüketimi (kg,lt)

1982             8.930592

1988             12.020.131

1992             10.853.624

1993              2.566.217

 

Çizelge-3. Akdeniz bölgesinde yıllara göre preparat olarak pestisit tüketiminin değişimi

1990                1991                1992                1993

Türkiye Toplamı      34.054.943      28.220.456      29.838.617      32.363.128

Akdeniz Bölgesi       13.214.507      12.692.285      12.532.785      11.826.876

Bölge Payı %                       38,8                 45,0                 42,0                 36,5

Kaynak:Delen ve ark., 1995

Bu çizelgeler topluca değerlendirildiğinde, Türkiye’de tarımda pestisit kullanımının gelişmiş ülkelerdeki kullanımına göre oldukça düşük seviyede bulunduğu, ancak ülkenin kalkınması ve özellikle Avrupa Birliği ile artan ilişkiler sonucu pestisit kullanımının artabileceği ve halen bazı üretim biçimlerinde, özellikle seracılıkta çok daha yoğun pestisit kullanıldığı da bilinmektedir. Buna göre batı ülkelerinde ekolojik tarıma geçmeyi olgunlaştıran sorunlar ülkemizde de kendini göstermeye adaydır.

  1. TÜRKİYE’DE EKOLOJİK TARIM- BİTKİ KORUMA İLİŞKİLERİ AÇISINDAN ÖNERİLER

Ekolojik tarım kalkınmış ülkelerde belirli bir kapasiteye erişmiş, Türkiye’de henüz oldukça küçük çapta olsa da  kimi bölgelerde uygulamaya başlamış bir üretim biçimidir. Ülkemizdeki ekolojik tarım  halen dış firmaların koyduğu normlara göre yürütülmekte ve ürünlerinin tamamı dışsatıma konu olmaktadır.  Bu tarım yönteminin ileride ülkemizde daha yaygınlaşması, önem kazanması beklenebilir. Bu kanıya varmamızı sağlayan çeşitli faktörler vardır. Örneğin, bu üretim şeklinde yasaklanan veya kullanımı sınırlandırılan sentetik kimyasallar (gübreler, pestisitler) kimi kırsal alanlarda zaten az kullanılmakta veya hiç kullanılmamaktadır. Türkiye’nin uygun iklim ve toprak koşulları da bu tarım şeklinin uygulamasına yardımcı olabilir. Bunun yanında gübre ve pestisit kullanımı konusunda henüz kesinleşmiş yargılara veya yanlış bilgilere sahip olmayan, büyük merkezlerden uzak küçük üreticilerin varlığı, bir paradoks da olsa, bu tarım şeklinin bazı yörelerde daha kolay benimsenebileceğini göstermektedir. Ekolojik tarım ürünlerinin ileride Türkiye’nin kendi tüketicisi tarafından kabul görmesi olasılığı da büyüktür. Kısaca, şimdilik sınırlı bir kapasiteye sahip olan ve bazılarınca bir fantezi olarak kabul edilen bu üretim biçiminin ileride hem iç tüketim hem de dış satım yönünden dikkati çeker bir düzeye kavuşması mümkündür. Buna göre ekolojik tarım ile ilgili esasların geliştirilmesi yolunda şimdiden çaba gösterilmelidir. Bu konuda öneriler aşağıda sıralanmıştır.

  • Türkiye’de anlaşmalı üreticilere ekolojik tarım üretimi yaptıran firmalar çeşitli kademelerde karşılaştıkları sorunları kendileri çözmeye uğraşmakta, bu sorunlar ve çözümlerindeki başarı dereceleri, belki de rekabet açısından haklı olarak, bilimsel bir tartışma platformuna getirilememekte, deneyimler aktarılamamaktadır. Ekolojik tarım üzerinde üniversitelerinde katılacağı araştırmaların yürütülmesi ve sonuçlarının yayınlanması, ayrıca üreticilerinde katılmalarının sağlanabileceği kork-shop’ların düzenlenmesinde büyük yarar görülmektedir. Bu konuda ilk adımın firmalardan veya onların üye olduğu yarı-resmi kurumlar tarafından dinamosu varlıklarını bu tarım şekline bağlayan özel girişimciler olmuştur.

 

  • Ekolojik tarımda karşılaşılan bitki koruma sorunlarının çözümünde “yerli” çarelere de ağırlık verilmesi ve bunların araştırmalara konu olarak desteklenmesinde yarar görülmektedir. Yerli çözümler sonuçta “yerli” bir kontrol sertifikasyon sisteminin doğmasında ön adımı oluşturacaklar ve böylelikle Türkiye ileride organik tarım konusunda kendi ölçülerini kabul ettirebilen bir ülke durumuna gelebilecektir.
  • Ekolojik tarım işletmelerinde bitki koruma sorunlarının başarılı çözümü geleneksel üretim yapan ve bilinçsizce ilaç ve gübre kullandığı varsayılan “komşu” işletmelerde çevreye daha az yük olabilecek bir ilaçlama ve gübreleme uygulanması yönünde bir “merak” uyandırabilir. Bu ise Türkiye’de en azından “çevre koruyucu” tarım fikrinin filizlenmesinde bir can suyu etkisi yapabilir.
  • Ekolojik tarım üreticiye bir alternatif sunduğu fikrinden yola çıkarak, Tarım Bakanlığınca düzenlenen çiftçi eğitim seminerlerinde bu konuya yer vermek, bitki korumanın uygulama esasları hakkında bilgi aydınlatıcı bilgi vermek yerinde olur.
  • Ziraat Fakültelerinde lisans ve yüksek lisans ders programları içinde ekolojik tarımla ilgili derslere yer vermek, bu konuya merak duyan ve ileride çalışmak isteyen ziraat mühendisi adaylarımızın daha iyi yetişmelerine yardımcı olacaktır.
  • Son olarak, kendi tüketicimize medya aracılığıyla ulaşarak organik tarımın ne olduğu, ürünlerinin nasıl elde edileceği gibi konularda bilgi vermek bu tarım biçiminin ülkemizdeki zincirinde tamamlayıcı bir halka olacaktır.
  1. EKOLOJİK TARIMDA TOPRAK İŞLEME

Toprak; içerisinde geniş bir canlılar alemi barındırarak, bitkileri tutunma yeri ve besin kaynağı vazifesi gören, mineral ve organik maddelere, çeşitli büyüklükte su ve hava boşluklarından meydana bir maddedir. Bu canlı tabakaya yapılan her etki, toprak verimliliğine olumlu veya olumsuz bir tepki göstermektedir. Toprak doğadaki madde döngüsü açısından büyük önem taşır. Bu biyolojik döngü, son yıllarda artan yoğun tarımsal faaliyetler ve çevre kirliliği faktörleri nedeniyle önemli oranda bozulmaktadır. Modern üretim yöntemleri ve yoğun toprak işlemenin ,toprağın doğal verimliliğini azalttığı, hatta onu tahrip ettiği sık sık tartışma konusu olmaktadır. Söz konusu olan bu tahribat sonucu toprağın fiziksel,kimyasal ve daha da önemlisi biyolojik özellikleri olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sürece örnek olarak; humusun giderek yok olması ve erezyon olayının hızla artması gösterilebilir.

Doğal toprak verimliliğini etkileyen çeşitli faktörler arasında toprak işleme önemli bir yer tutar. Toprağın işlenmesi toprağın mevcut durumunun değiştirilmesi demektir. Toprak işlemenin amacı; toprağı mümkün olduğu kadar toz haline getirmeden ufalamak, toprağın su tutma kapasitesini artırmak, toprağı verimli kılan mikroorganizmaları koruyarak, kültür bitkisinin gelişmesini sağlayan fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylar için şartları hazırlamaktır.

Genel olarak toprak işleme uygulamaları üç kısma ayrılabilir;

  • Temel toprak işleme (Sonbahar toprak işlemesi)
  • Tohum yatağı hazırlama (Ekimden önce toprak işleme)
  • Vejetasyon esnasında toprak işleme (Bakım işleri ve yabancı ot mücadelesi)

Bu işlemler, farklı yapı ve özellikteki toprak işleme alet ve makinaları yardımıyla gerçekleştirilmektedir.

Bitkisel üretimde kullanılan toprak işleme teknikleri ana hatlarıyla;

  • Geleneksel toprak işleme
  • Koruyucu toprak işleme şeklinde gruplandırılabilir.

Ayrıca bitkisel üretimde toprak işlemesiz ekim (Doğrudan Ekim) yöntemide kullanılmaktadır.

Bitkisel üretimde, koruyucu toprak işleme EKOLOJİK tarıma uygun toprak işleme tekniklerini içermektedir.

17.1. GELENEKSEL TOPRAK İŞLEME:Bu sistemde pullukla toprak işleme esastır. Temel toprak işleme, tohum yatağı hazırlama ve ekim işleri ayrı ayrı yapılabildiği gibi, tohum yatağı hazırlama ve ekim veya tüm işlemler birleştirilerek de uygulanabilir. Tohum yatağı hazırlama sırasında yaylı kültivatör+döner tırmık kombinasyonu (kombikürümler) veya diskli tırmık(diskaro) kullanıldığı gibi, toprak fazla kabartılmışsa merdane veya sürgü ile toprak bastırılarak tohum yatağı ekime hazır hale getirilmektedir.

17.2. KORUYUCU TOPRAK İŞLEME:Bu sistemde toprağı devirerek işleyen pulluk kullanılmaz. Derin toprak işleme aleti olarak pulluğun yerini çizel almaktadır. Çizel de sadece toprak sıkışması sorunu olan yerlerde kullanılır. Çizel toprağı devirmeden işler ve toprağı kabartır. Toprak rutibetinin toprak işlemeden sonra azalması pulluğa göre çizelde daha az olmaktadır. Tohum yatağı hazırlamada ise daha çok traktör kuyruk milinden hareket alarak çalışan toprak işleme makinaları (Rototiller, dik rovovatör veya titreşim tırmık vb. ) kullanılmaktadır.

Koruyucu toprak işlemede de işlemler tek tek yani temel toprak işleme, tohum yatağı hazırlama ve ekim işleri ayrı ayrı yapılabildiği gibi alet kombinasyonları kullanarak da çalışmalar yürütülebilir.

Koruyucu toprak işlemede iki temel düşüncenin gerçekleşmesi amaçlanır:

  1. Ön bitki veya ikinci ürün artıklarının tarla yüzeyine veya yüzeye yakın katmanlara yerleştirilmesi. Böylece, tarla yüzeyi tüm yıl boyunca erozyon ve toprak kaymak tabakasına karşı korunur.
  2. Toprak işlemede işlem sayısının azaltılması. Böylece toprak sıkışıklığından korunmuş uygun bir toprak yapısı elde edilir.

17.3. TOPRAK İŞLEMEDEN EKİM (Doğrudan ekim): Bu yöntemde toprak işleme yapılmaz. Bir önceki ürünün anızına ekim gerçekleştirilir. Bunun için anızda tıkanmadan çalışabilen özel ekim makinalarına ihtiyaç vardır. Doğrudan ekim sisteminin başarısı iklim ve toprak koşullarına, ekim makinasının performansına ve yabancı ot mücadelesine bağlıdır.

 

 

18.EKOLOJİK TARIMA UYGUN TOPRAK İŞLEME

Ekolojik tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup esas itibarıyla sentetik, kimyasal ilaçlar ve güprelerin kullanımının yasaklanması yanında organik ve yeşil güpreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini arttırmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını talep eden, üretimde miktar artışını değil ürünün kalitesinin yükselmesini amaçlayan bir üretim şekli olarak tanımlanmaktadır ( İlter ve Altındişli 1996).

Ekolojik tarımın toprak işlemeden beklentileri maddeler halinde şu  şekilde özetlenebilir;

  • Toprak işleme, toprakta su ve rüzgar erozyonuna yol açmamalı,
  • Toprak içindeki organizmaların yaşamalarına uygun en iyi ortamı hazırlamalı,
  • Topraktaki makro ve mikro besin elementlerinin kaybolmasını önlemeli,
  • Toprağın su ve hava bilonçosunu uygun biçimde düzenlemeli,
  • Toprakta sıkışmayı önlemeli, bitkinin kök gelişmesine uygun ortamı hazırlamalı.
  • Toprağa verilecek materyalin toprak altına ve özellikle kök bölgesine verilmesini sağlamalı.
  • Pulluk gibi toprağı devirerek işleyen aletleri mümkün olduğunca az kullanmalı , bunun yerine çizel kültivatör gibi toprağı devirmeden işleyen aletler tercih edilmelidir.

Ekolojik tarımda öncelikle mevcut toprağın kaybedilmemesine ve korunmasına özen göstermelidir. Toprak işlemenin erezyona yol açmaması için meyilli arazilerde işlemlerin meyile dik yapılması gerekmektedir. Meyile paralel yapılan işlemler özellikle su erozyonu artırmaktadır. Bununla birlikte toprak yüzeyinin, rüzgarın taşıma gücüne karşı koruyacak büyüklük ve ağırlıkta agregatlardan oluşması sağlanmalıdır.

Toprağın organik madde miktarı ve mikrdobiyolojik aktivite üzerine farklı toprak işleme yöntemlerinin etkilerinin incelendiği bir çalışmada ; topraktaki genel bakteri sayısını değişik toprak işleme aletleriyle ( rotovatör, goble diskaro rototiller, kültivatör ve pulluk) toprak işlendikten sonraki durumu karşılaştırılmıştır. Pamuk tarımında, toprak işleme öncesi ve ekim sonrası (1,2 ve 3 ay sonlarındaki durum) genel bakteri sayıları incelendiğinde goble diskaro ve rototiller gibi makinaların kullanıldığı parsellerde benzeri ilişki içinde genel bakteri sayısında artış saptanırken, pullukla işlenen parselde genel bakteri sayısında bir azalma olmuştur. ( Biçer, 1997). Bu da göstermektedir ki pulluk kullanıldığında mikroorganizma faaliyetlerinde bir yavaşlama söz konusudur.

Tarımsal üretimde kullanılan toprak işleme tekniklerinden bazıları ekolojik tarımın isteklerine cevap verebilecek durumdadır ancak bu tekniklerin hangisi kullanılması gerektiği konusunda verilicek kararda; üretimi yapılacak bitkinin cinsi ve agroteknik istekleri, arazinin konumu ve erozyon etkisinde olup olmadığı, toprak yapısı ve nem durumu  vb. gibi kriterlerin dikkate alınması gerekmektedir.

Koruyucu toprak işleme tekniklerinden bazıları şu şekilde açıklanabilir:

 

18.1. Minimum Toprak İşleme

Minumum veya azaltılmış toprak işlemede geleneksel yönteme göre daha az işleme yapılır. Bu toprak işleme sisteminde bazı uygulamalarda pulluk kullanılmaktaysa da, özellikle traktör kuyruk milinden hareket alarak çalışan toprak işleme makinaları tercih edilmelidir. Önde derin işleme yapan kültivatör ayakları, arkada traktör kuyruk milinden hareket alarak çalışan rototiller ve en sonunda toprağı bastıran dişli merdane bulunan kombine bir toprak işleme makinası Şekil 1’de görülmektedir. Anızda çalışabilmesi ve toprak işleme makinasının üzerine ekim makinası da ilave edilerek toprak işleme ve ekimi bir tek işlemde gerçektirilebilmesi avantajlarıdır.

İşlem sayısının azalması sonucunda tarla trafiği azaldığı için toprak sıkışması en aza indirilmiştir. Ayrıca bu yöntem enerji ve insan işgücü açısından tasarruf sağlanmaktadır. (Önal, 1990).

Minumum toprak işlemenin ekolojik tarımda uygun bir toprak işleme tekniği olduğu söylenebilir.

18.2.Malçlı Toprak İşleme

Malçlı toprak işlemede ağır kültivatörler birincil toprak işleme aletleri olarak kullanılır. İkincil toprak işleme az veya yoktur. ikincil toprak işleme aletleri olarak yaylı kültivatör+telli döner tırmık kombinasyonu, diskaro veya traktör kuyruk milinden hareket alarak çalışan toprak işleme makinaları kullanılabilir. Malç tarımının amacı, toprak neminin muhafazası, rüzgar ve su erozyonunun azaltılmasıdır. Bu yöntemde ekolojik tarımın isteklerine cevap verebilmektedir ve özellikle erozyon tehlikesi olan topraklarda uygulanabilir.

Toprak Yüzeyinin saman, kıyılmış mısır sapları gibi bitki artıkları ile kaplanması bölgenin yağmur karekteristiğine, toprak tipine, meyil ve diğer etmenlere bağlı olarak toprak erozyonunu büyük oranda azaltmaktadır. Yapılan bir araştırmada ; mısır üretimi %6 meyilli bir arazide geleneksel toprak işlem ile malçlı toprak işlem karşılaştırıldığında toprak kaybının geleneksel toprak işlemede yaklaşık üç kat daha fazla olduğu görülmüştür.

Erozyon kontrolü için üç yolla bitki artıkları (malç) kullanılabilir:

  1. Bitki artıkları tarlada hasattan sonra bırakılabilir. Erezyon kontrol değeri bitkinin cinsine ve hasat yöntemine göre değişir.
  2. Bitki artıkları toprağa karışabilir. Böylece toprağın fiziksel durumu düzeltilir, infilitrasyon çoğalır, erozyon kontrolü mümkün olur.
  • Bitki artıkları kıyılarak yüzeye serpilerek toprak yüzeyi kaplanır. Ayçiçeği ve pamuk saplarının kıyılması bu bakımdan önemlidir. (Önal,1990).

Malçlı toprak işleme toprak ve su muhafazasını sağlamasına rağmen,  yapılan araştırmalar bu tip toprak işlemenin tarladaki otlanmayı arttırabileceğini ve haşerelere yataklık edebileceğini göstermektedir. Bu nedenle bu tekniğin uygulanmasında bu konulara çözüm bulunması gerekmektedir.

 

 

18.3.Şeritvari Toprak İşleme

Sonbaharda toprak işleme yapılmış olan tarlada özellikle çapa bitkilerinin yetiştirilmesinde erken ilkbaharda ikincil toprak işlemeden sonra hava koşulları ve toprak sıcaklığı uygun bulunduğunda frezeli ekim gerçekleştirilir. Ekim makinasının gömücü ayakları önünde gidin freze organı toprağı 30 cm genişlikte ve 4-5 cm derinlikte işlemekte, arkasından bu işlenmiş sıralara ekim yapılmaktadır. Böylece şeritler halinde toprak işlenmiş (30 cm genişlik) ve işlenmemiş alanlar (sıra arası) oluşturulmaktadır (Önal,1990).

Bu yöntemin su muhafaza yönünden olumlu özellikleri vardır. Rüzgar erozyonu ve toprak tavının kaçması sorunu büyük ölçüde azalır.

18.4.Düşey Malçlama –Derin Toprak İşleme

Diğer satıhsal toprak işleme yöntemleriyle etkili bir kök gelişmesi için gerekli ortam her zaman sağlanamamaktadır. Toprak sıkışması sorunu olan topraklarda su infilitrasyonu ve bitki kök gelişmesi bozulmaktadır.

Düşey malçlama tekniğinde ekimden önce bitki sıraları altına dipkazanla işlenmektedir. Özel olarak hazırlanan bir sistemle dipkazanın açtığı çiziye malç malzemesi düşey olarak yerleştirilir. (Şekil 2) Bu işlem için İsrail’de pamuk tarımında kullanılmak üzere bitkiyi söken, parçalayan, düşey malçlama yapan ve düşey malçlama yapılan çizilerin üzerinde sırt oluşturan bir makine geliştirilmiştir. Bu işlem 100-120 HP gücünde bir traktör kullanılmışktır. ( Önal,1990).

19.EKOLOJİK TARIMDA BİYOLOJİK SAVAŞ

Zararlılar üzerinde onlar aleyhinde çok sayıda organizma yaşar. İşte kültür bitkilerinde zararlılar aleyhinde yaşayan organizmaları kullanmak amacıyla yapılan çalışmalara biyolojik savaş adı verilir. Biyolojik savaşın esasını doğal dengenin korunması, eğer bozulmuş ise sağlanması oluşturur. Doğada yararlı ve zararlılar belirli bir denge içinde yaşarlar. Biyolojik savaş bu dengenin uzun süre korunması ile başarılı olabilir. Bu dengeyi bozan unsurların başında insan gelir ve kültür çeşidinin değiştirilmesi, uygun olmayan savaş yöntemlerinin uygun olmayan zamanlarda devreye sokulması gibi nedenlerle bu denge bozulabilir.

Ekonomik zarar eşiği ise herhangi bir zararlıya karşı savaşın gerekli olduğu en düşük zararlı populasyonudur. Bu populasyon yoğunluğunda savaş için harcananlarla, savaş sonucu elde edilecek ürünün değeri eşittir. Biyolojik savaş yöntemi de tanımında da belirtildiği gibi zararlı populasyonlarını ekonomik zarar eşiğinin altında tutmayı amaçlar.

Biyolojik savaş çevre sağlığına olumsuz etkilisi olmayan bir tarımsal savaş yöntemidir.

İnsanlara, evcil hayvanlara zararlı bir etkisi yoktur.

Biyolojik savaşta yalnızca hedef alınan zararlı etkilenir.

Biyolojik savaşta zararlıların dayanıklılık sorunu yoktur.

Biyolojik savaş ilk yapılan belirli bir çabadan ve masraftan sonra kendi kendini sürdürme özelliğindedir. Bu nedenle düşük maliyetle amaca ulaşmayı sağlar. Hatta denge kurulduktan sonra masraf gerektirmez.

Biyolojik savaş etmenleri oldukça aktif olup, zararlıların düşük populasyonlarında da varlıklarını sürdürebildikleri gibi, konukçularını arayıp bulma özelliğine sahiptirler ve üreyip çoğalarak kimyasal savaşın tersine, gittikçe artan bir etkiye sahiptirler.

Ancak biyolojik savaş yöntemi tüm bu olumlu özelliklerinin yanı sıra, bazı olumsuzluklara da sahiptir. Tüm zararlıların onları baskı altında tutacak etkili bir doğal düşmanı yoktur.

Ayrıca biyolojik savaş çalışmaları belirli bir bilgi birikimi, iyi bir  biyoloji, entomoloji, ekoloji bilgisi gerektirir.

Yürütülen biyolojik savaş çalışmalarında, biyolojik savaş etmeninin, zararlıyı  baskı altına alabilmesi için çevre faktörlerine, kültür bitkisinin, zararlının ve kullanılan doğal düşmanın türüne, uygulanan diğer savaş yöntemlerine bağlı olarak belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süre içerisinde belirli bir zarara da katlanmak gerekebilir. Bu özellikle doğal dengenin kurulması istenen çok yıllık bitki türleri için geçerlidir. Bu nedenle biyolojik savaş sabır gerektiren bir yöntemdir.

İnsanlar, çevrelerinde bulunan canlıları kendileri ile olan ilişkilerine göre isimlendirmişlerdir. Dolayısıyla, besinlerine, giysilerine, eşyalarına, yetiştirdikleri bitkilere ve ürünlerine ortak her türlü canlıya zararlı adını, bu zararlıları öldüren ya da yok eden canlılara, bitkilerde döllenmeyi sağlayan, toprak yapısını iyileştiren ya da ürünleri ile insanlara doğudan yararlı olan canlılara  yararlı  adını vermişlerdir. Hayvansal kaynaklı zararlı organizmalar kültür bitkileri ve ürünlerini kemirip yemek, bitki özsuyunu emmek, bitki dokularını çürütmek, bitki hastalık etmenlerini sağlam bitkilere taşımak ve salgıları ya da pislikleri ile ürünleri kirletmek, kaliteyi düşürmek suretiyle ekonomik kayıplara neden olurlar. Hastalık etmenleri, zararlılar ve yabancı otlar tarafından kültür bitkilerinde meydana getirilen yaklaşık %35 civarındaki zararın yine yaklaşık %14’ünün zararlılar tarafından meydana getirildiği kayıtlıdır. Yurdumuzda kültür bitkileri ve ürünlerinde zarar meydana getiren hayvansal kaynaklı organizmaların tür sayısının yaklaşık 500 kadar olduğu ve bunların ancak yarısının ekonomik önem taşıdığı bildirilmektedir.

Burada zararlı organizmaları yok ederek yaşamını sürdüren ve yararlı olarak adlandırılan organizmalar konumuzu oluşturmaktadır. Doğal düşmanlar adı verilen, bu yararlı organizmaları kullanarak yürütülen savaş yöntemine de biyolojik savaş adı verilmektedir.

  1. BİYOLOJİK SAVAŞ ETMENLERİ

Doğal düşmanlara biyolojik savaş çalışmalarında doğrudan kullanılmaları durumunda Biyolojik Savaş Etmeni adı verilir. Biyolojik savaş etmeni olarak kullanılan organizmalar başta böcekler olmak üzere, akarlar, omurgalılar, salyangoz ve mikrobiyal savaş etmenleri adı da verilen fungus, bakteri, virus, protozoa, rickettsia, namatod’lardır. Biyolojik savaş çalışmalarında sıklıkla kullanılan doğal düşmanlar başta böcekler olmak üzere, akarlar ile fungus, bakteri ve viruslardır.

 

Biyolojik savaş etmeni ya böcekler ya parazitoit ya da predatör olarak yaşarlar. Yaşamını tek bir zararlı böcek üzerinde tamamlayan ve onu belirli bir süre sonunda öldüren organizmalara parazitoit adı verilir. Yaşamını biden fazla böcek bireyi üzerinde tamamlayan organizmalara predatör adı verilir. Bu yararlı böceklerin beslendiği zararlılara da konukçu adı verilir. Parazitoitler konukçularında ya iç ya da dış parazitoit olarak yaşarlar. Parazitoit böcekler konukçularında saldırdıkları döneme göre de; yumurta parazitoiti, larva parazitoiti, pupa parazitoiti, ergin parazitoiti, yumurta-larva parazitoiti, larva-pupa parazitoiti gibi isimler alırlar. Bu arada bazı böcekler, parazitoit böceklere saldırır ve onları öldürerek parazitoitler aleyhine yaşarlar, bunlara da hyperparazitoit adı verilir ve biyolojik savaş çalışmalarında istenmezler.

Biyolojik savaş etmeni olan omurgalılar, balıklar, kuşlar vb. ile salyangoz  ve akarlar da predatör olarak yaşarlar.

Mikrobiyal savaş etmenleri, fungus bakteri, virus, protozoa, rickettsia, nematod gibi organizmalar konukçuları olan zararlı parazitik bir ilişki içerisindedirler ve bunlara entomopatojen organizmalar, hastalık etmenleri adı verilir. Biyolojik savaş etmenlerine örnek verecek olursak;

Biyolojik Savaş Etmeni
Konukçu Zararı
Predatör Böcekler;
Cryptolaemus Monrouzeri Muls Turunçgil Unlubiti
Coccinella Septempunctata L. Yaprak Bitleri
Rodolia Cardinalis (Muls) Torbalı Koşnil
Serangiumparcesotosum Turunçgil Beyazsineği
Calosomasychophanta L. Lepidopter Larvaları
Chrysoperla Carnea (Steph.) Yumuşak Vücutlu Böcekler
Episyrphus Balteatus (De Geer) Yaprak Bitleri
Aphidoletes Aphidimyza Rond. Yaprak Bitleri
Parazit Böcekler;
Aphelinus Mali (Hald.) Elma Pamuklu Biti
Apytis Spp. Kabuklu Bitler
Encarsia Formosa Gah Sera Bayazsineği
Encarsia Perniciosi (Tow.) Sanjose Kabuklu Biti
Encaesia Berlesei (How.) Dut Koşnili
Eretmocerus Debachi Rose And Rosen Defne Beyaz Sineği
Eretmocerus Mundus Merc. Pamuk Beyaz Sineği
Dygliphus İsae (Walk.) Yaprak Galeri Sinekleri
Leptomastix Dactylopii (How.) Unlubit
Scutellista Cyanea Motsc. Kanlı Balsarı
Bracon Hebetor Say. Lepidopter Larvaları
Dacnusa Sybirica Teleman Yaprak Galeri Sinekleri
Trichogramma Spp. Lepidopter Yumurtaları
Aphidius Spp. Yaprak Bitleri
Tricssolcus Spp. Süne Yumurtaları
Predatör Akarlar;
Phytoseilus Persimilis A.-H. Kırmızı Örümcekler
Typhlodromus Pyri Sch. Kırmızı Örümcekler
Amblyseius Cucumeris (Oude) Thripsler
Entomopatojen Funguslar;
Aschersonia Aleyrodis Turunçgil Beyaz Sineği
Beauveria Bassiana Süne, Patates Böceği Vb.
Verticillium Lecanii Beyaz Sinekler , Yaprak Bitleri
Erynia Neoaphidis Yaprak Bitleri
Paecilomyves Fumosoroseu Beyaz Sinekler , Yaprak Bitleri
Entomopatojen Bakteriler;
Bacillus Thuringiensis Var Kurstaki Lepidopter Larvaları
Bacillus Thuringiensis Var İsrailensis Sivrisinel Larvaları
 

Entomopatojen Viruslar;

Granular Virus Lepidopter Larvaları
Nuclear Polihedral Virus Lepidopter Larvaları
Entomopatojen Nematodlar;
Steinernema Feltiae Filipjev Toprak Sinekleri
Steinernema Carpocapcae Weise Elma İçkurdu
  1. BİYOLOJİK SAVAŞ YÖNTEMLERİ

Biyolojik savaşın amacını doğal dengenin kurulması ve korunması oluşturduğu için, biyolojik savaş yöntemlerinin başında doğal düşmanların korunması gelir. Doğal düşmanların populasyonlarının korunması amacıyla, bahçelerin kurulması sırasında dikim aralığı gibi bazı özellikler üzerinde durulması, bahçe kenarlarına çit ya da rüzgar kıranların dikilmesi, özellikle zararlı ve hastalara karşı kullanılan pestisitlere (ekolojik tarımda kullanımına izin verilenler de dahil olmak üzere) dikkat edilmesi, doğal düşmanların bulunduğu bitki artıklarının yakılmaması, yoncaların şerit halinde biçilmesi, turunçgillerin birer sıra atlanılarak ilaçlanması ve beyaz yağların yeğlenmesi gibi konulara özen gösterilir.

Biyolojik savaş yöntemi olarak ikinci sırada doğal düşmanların etkinliklerinin arttırılması gelir. Bu, daha çok böcek kaynaklı biyolojik savaş etmenleri için söz konusudur. Bazı predatör böcekler ile tüm parazitoit böceklerin erginleri polen, balözü, bazı zararlı böceklerin salgıladığı tatlımsı maddeler ya da vücut sıvıları ile beslenirler. Bu nedenle erginlerin populasyonlarını koruyup, ömrünü uzatmak ve daha fazla yumurta bırakabilmelerini sağlamak için beslenme önemlidir. Böylece kültür bitkileri arasında çiçek açan, balözü ve çiçek tozu taşıyan bitkilerin dikilmesi önem kazanır. Bahçe ve tarlaların tozlu kenar kısımlarında, özellikle parazitoit böceklerin  faaliyeti sınırlıdır. Bunun için tozlu yolların asfaltlanarak ya da tozdan arındırılması ile doğal düşmanların etkinlikleri artırılmış olur. Doğal düşmanlar kışı bazı bitkilerde yarık ve çatlaklar içinde geçirirler. Bazıları çevrede bulunan bazı konukçu bitkiler ya da bunlar üzerinde bulunan değişik türde böcekler üzerinde populasyonlarını korurlar.  Bu nedenle, bahçe ya da tarlaların çevresinde bu tip bitkilerin bulunması önem kazanır.

Doğal düşmanların populasyonlarının korunması ve etkinliklerinin artırılması için alınan tüm önlemlere rağmen, zararlılar üzerinde baskı kuramamaları durumunda biyolojik savaş etmeninin populasyonunun arttırılması yoluna gidilir. Bunun için biyolojik savaş etmenlerinin kitle halinde üretilip zararlılara karşı salınması ve doğadaki populasyonlarının arttırılması gerekir.

Bu iki şekilde gerçekleştirilir:

  1. Yerli, varolan biyolojik etmenlerinin doğadaki populasyonlarının arttırılması için kitle halinde üretilip salınmaları.
  2. Yerli etkili doğal düşmanı olmayan zararlılar için bir başka ülkeden ya da ülkenin bir başka bölgesinden etkili biyolojik savaş etmeninin getirilip salınması. Ancak bu durumda dışarıdan getirilecek biyolojik savaş etmeninin geldiği yerde iklim koşullarına uyum gösterip göstermeyeceği, geldiği yerdeki diğer doğal düşmanlarla rekabete girip girmeyeceği, ya da hyperparazitlerinin olup olmadığının iyi araştırılması gerekir.

Salım çalışmaları da iki şekilde gerçekleştirilir.

  1. Biyolojik savaş etmenlerinin bir yada birkaç kez salımları gerçekleştirilir ve yerleşerek doğal dengeyi kurması istenir. Buna inoculative (aşılamalı) salım adı da verilir. Genellikle orman ve meyve bahçeleri gibi doğal düşmanın uzun süreli etkili olacağı yani doğal dengeyi kurabileceği ortamlarda kullanılır.
  2. Biyolojik savaş etmenleri sürekli olarak üretilerek belirli dönemlerde salıverilmeleri gerekir. Bu yerleşip doğal dengeyi sağlamayan biyolojik savaş etmenleri içindir. Ya iklime uyum sağlamayan ve kışı geçiremeyen biyolojik savaş etmenleri için yapılır. Ya da seralar gibi, bitki üretiminin sürekli olmadığı dolayısıyla yararlıların Periyodik olarak salınması gereken ortamlarda gerçekleştirilir. Ayrıca bu salım yöntemi tek döl veren zararlılara karşı tek yıllık bitkilerde de kullanılır. Buna inundative (boğma) salım yöntemi adı verilir. Biyolojik savaş etmeninin düzenli olarak, bol miktarda salınması gerekir.

Seralarda biyolojik savaş uygulamaları ayrıcalık gösterir. Kapalı ortamlar olan seralarda hastalık ve zararlıların yoğun olarak görülmesine karşın taşıdıkları fiziksel koşullar nedeniyle de biyolojik savaşın başarıyla uygulandığı ortamların başında gelir. Seralarda belirli sayıda zararlı türe rastlanılır ve bunların hepsinin biyolojik savaş etmenleri mevcuttur. Seralarda belirli bir salım eşiği ya da diğer bir deyişle “biyolojik savaş etmeni/konukçu” oranı kullanılır. Üretim sezonu boyunca sık sık kontrollerin yapılması ve etmenlerin salınımının yinelenmesi gerekebilir.

Zararlılar üzerinde yaşayan ve onları öldüren fungus, bakteri, virus, rickettsia, protozoa ve nematodlar gibi mikroorganizmalarla yapılan biyolojik savaş çalışmalarına mikrobiyal savaş denir. Entomopatojen mikroorganizmalar doğadaki doğal populasyonların korunması ile kendiliklerinden etkili olabildikleri gibi, kitle halinde üretilip biopreperat haline getirilerek, böcekleri öldürmek amacıyla ilaçlar gibi de kullanılabilirler. Bunların hepsi biyolojik savaş çalışmaları içinde yer alır. Fungus, bakteri, virus, protozoa ve nematod kaynaklı çok sayıda mikrobiyal savaş etmeninin biopreperatları geliştirilmiş olup, ticari olarak satılmaktadır.

  1. TÜRKİYE’DE BİYOLOJİK SAVAŞ

Türkiye’de biyolojik savaş çalışmalarının geçmişi çok eski değildir. İlk çalışmalar 1912 yılında başlamıştır. Bu çalışmalar o yıllarda yurtdışında eğitim gören bazı entomologların bazı doğal düşman türlerini Türkiye’ye getirmelerine yönelik çalışmalardır. Tüm dünyada olduğu gibi zararlılarla biyolojik savaş çalışmaları, yurdumuzda da 1960’lı yıllardan sonra hız kazanmıştır. Günümüzde Ziraat Fakültelerinin Bitki Koruma Bölümleri ile Zirai Mücadele Araştırma Enstitülerinin Biyolojik Mücadele Şubeleri tarafından yürütülmektedir. Bunlar genellikle doğal düşmanların etkinliklerinin ortaya konulması ve populasyonlarının artırılmasına yönelik çalışmalardır. Her dört yılda bir Türkiye Entomoloji Derneği tarafından Biyolojik Mücadele Kongreleri düzenlenmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalara bazı örnekler verecek olursak;

 

Türkiye’ye 1980’li yıllarda bulaşan ve turunçgillerde zarar yapan Defne beyazsineğine karşı Eretmocerus debachi Rose and Rosen  (Hym.,Aphelinidae)’nin ilk olarak A.B.D.’ den Çukurova Bölgesi’ne getirilerek yerleştirilmesi; Turunçgil beyazsineğine karşı, predatörü Serangium parcesetosum Sic. (Col.,Coccinellidae)’un Karadeniz Bölgesinden, Çukurova Bölgesine getirilmesi; Buğday zararlısı süneye karşı parazitoitleri Trissolcus spp. (Hym, Scelionidae), Elma içkurdu ve Mısır kurduna karşı parazitoitleri Trichogramma spp. (Hym, Trichogrammatidae) ile yapılan çalışmalar vb.

Ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı kuruluşların (Antalya’da Narenciye ve Seracılık Araştırma Enstitüsü, Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsüne Muğla İl Tarım Müdürlüğü) Laboratuarlarında Turunçgil unlu bitine karşı kullanılmak üzere, Cryptolaemus montrouzieri Muls. (Col.,Coccinellidae) ve Leptomastix dactylopii (How.) (Hym.,Encyrtidae) üretilerek,turunçgil üreticilerine satılmaktadır.

Mikrobiyal savaş etmenleri içinde ise, Türkiye’de yalnızca Bacillus thuringiensis var. Kurstaki’nin biopreperatları Biobit, Dipel, Thuricide, Javelin gibi ticari isimlerle satılmakta ve lepidopter larvalarına karşı  önerilmektedir. Ancak bu konuda dikkat edilecek bazı noktaları belirtmekte yarar vardır.

  1. thuringiensis mide yoluyla etki gösterdiği için, larvaların bakterinin pülverize edildiği, bitkinin açık yüzeylerde beslendikleri zamanlarda ve oburca beslendikleri dönemlerde uygulanmalıdır. Genç larva dönemleri daha duyarlı olduğu için, yapılan kontrollerde yumurtaların açılmasından sonra ilk larva dönemlerinin çoğunlukta olduğu zamanlarda uygulanmalıdır. Bakteri sporları ultraviyole ışınlardan olumsuz etkilendikleri için akşam saatlerinde pülverize edilmelidir. Yüksek alkalilik, sporların inaktif hale geçmesine neden olduğu için, böceğin mide pH’sını düşürmek için uygulama sırasında düşük oranda şekerinde karışıma katılması başarıyı arttırır.

23.EKOLOJİK TARIM VE BİYOLOJİK SAVAŞ

Ekolojik tarım, doğa sevgisine dayanan, ona zarar vermeden üretim yapmayı amaçlayan bir tarım şeklidir. Buna göre, biyolojik savaş yöntemini zararlılara karşı savaş için ekolojik tarımın içerisine yerleştirebiliriz. Çünkü biyolojik savaş, doğal dengenin korunmasını, bozulmuş ise yeniden kurulmasını hedefler. Bir başka deyişle seminerin başında da değinildiği gibi biyolojik savaşın doğaya, çevreye, insan sağlığına, evcil hayvanlara hiçbir zararlı etkisi yoktur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu, ekolojik tarımda kullanılmalarına izin verilen pyrethrum, kükürt, bordo bulamacı, sodyum bikarbonat gibi bazı bileşimlerin biyolojik savaş etmenlerini de olumsuz etkileyeceğidir. Bu nedenle doğal düşmanların aktif olduğu dönemlerde bu gibi uygulamalardan kaçınılması ya da dikkatli yapılması gerektiği unutulmamalıdır. Kültür bitkilerinde zararlılarla biyolojik savaşa örnekler verecek olursak;

Turunçgiller

Biyolojik savaşın başarıyla uygulandığı kültür bitkilerinin başında gelir. Bunun nedeni olarak turunçgillerin pestisitlerin en az  kullanıldığı alanların başında yer alması, birçok zararlısının sabit yaşayışlı olmaları ve tatlımsı madde salgılamaları nedeniyle doğal düşmanlarının zengin oluşu söylenebilir. Turunçgil zararlısı birçok kabuklu bit, karasinek türleri, Aphelinidae (Hym.) ve Coccinellidae (Col.) familyalarına bağlı biyolojik savaş etmenleri ile baskı altında tutulabilmektedir. Yine bir turunçgil zararlısı olan Torbalı koşnil’in tek ve etkili savaş yöntemi bu zararlıya karşı predatörü Rodolia cardinalis (Muls.) (Col.,Coccinellidae)’in kullanılmasıdır ve biyolojik savaşın en başarılı örneklerinden biridir.

İncir

İncirin önemli zararlılarının başında Kanlı balsarı gelir. Bu zararlının etkili doğal düşmanları, parazitoitleri olarak başta Scutellista cyanea Motsc. (Hym., Pteromalidae) olmak üzere, Coccophagus spp. (Hym.,Aphelinidae), predatörleri olarak da Chilocorus bipustulatus (L.), Exochomus quadripustulatus (L.) (Col.,Coccinellipdae) oldukça etkilidir. Türkiye’de mevcut olan bu türler doğal olarak zararlıyı baskı altında tutabilirler. Kuru meyve depolarında zararlı olan güve larvalarının parazitoiti Bracon hebetor Say. (Hym.,Braconidae) da etkili bir parazitoittir. Ege Bölgesindeki incir depolarında doğal populasyıonları ile zararlıyı baskı altında tutabilmektedir.

Bağ

Önemli zararlıların başında gelen Salkım Güvesi’ne karşı B. Thuringiensis var kurstaki esaslı biopreperatlar, Kırmızı örümceklere karşı Typhlodromus pyri Sch. (Acarina, Phytıoseiidae) isimli predatör akar kullanılabilir.

Mısır

Mısırda özellikle mısır kurdu önemli bir zararlıdır. Mısır kurduna karşı en  başarılı savaş yöntemi biyolojik savaş yöntemidir. Yumurta parazitoiti Trichogramma spp. (Hym., Trichogrammatidae) gerek doğal populasyonları, gerekse salım çalışmaları ile zararlıyı baskı altında tutabilir.

Pamuk

Pamuk zararlısı lepidopter türlerine karşı B. Thuringiensis var. Kurstaki esaslı biopreperatlar kullanılabilir. Pamuk beyazsineği üzerinde parazitoit Eretmocerus mundus Merc. (Hym., Aphelinidae) oldukça etkilidir. Gerektiğinde ,Verticillium lecanii esaslı biopreperatlar kullanılabilir. Yaprakbitlerine karşı, predatör Chrysoperla carnea Steph. (Neur., Chrysopidae) ve yaprak bitlerinin diğer doğal düşmanları kullanılabilir.

Sera Sebzeleri

Türkiye’de sebze seralarında en sık rastlanana zararlılar, beyazsinekler, kırmızı örümcekler, yaprak bitleridir. Son yıllarda bunların arasında yaprak galeri sinekleri ve thripsler de eklenmiştir.

Beyaz sineklere karşı başta yaygın olarak Encarsia formosa Gah. (Hym.,Aphelinidae) olmak üzere V.lecanii ve P.fumosoroseus’un biopreperat haline getirilmiş formulasyonu ve predatör türleri, Macrolophus caliginosus Wagn. (Het.,Miridae) ve delphastus pusillu leConte (col.,Coccinellidae); kırmızı örümceklere karşı predatör akar Phytoseiulus persimilis A.-H. (Acarina, Phytoseiidae); yaprak bitlerine karşı Aphidius spp. (Hym.,Aphidiidae) ve Aphidoletes aphidimyza Rond. (Dipt.,Cec,domyiidae); yaprak galeri sineklerine karşı iki parazitoit Dacnusa isaea (Walk.) (Hym.,Eulophidae); thrislere Amblyseius cucumeris (Oude.), A. Degenaras Berlese gibi predatör akarlar ve Orius spp. (Het.,Anthocoridae) kullanılabilir. Tüm bu biyolojik savaş etmeni türler dünyada birçok ülkede değişik firmalarca üretilerek pazarlamaktadır. Örneğin Hollanda’da domates seralarının %95’inde  beyazsineklere karşı E. Formosa kullanılmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de, Avrupa ülkelerinde seralar için biyolojik savaş etmenlerinin satışını yapan bazı firmaların temsilcilikleri ve bir Türk firması özellikle domates seralarında kullanılmak üzere, tozlayıcı olarak Bombus Arılarını [Bombus terrestris (L.) (Hymenoptera,Apidae)] üreterek satmak için kurulmuştur. Bu önemli bir gelişme olup, seralarda biyolojik savaş etmenleri satışının ve uygulamasının çok yakın gelecekte gerçekleşeceğinin göstergesi olarak kabul edilebilir.

Biyolojik savaş etmeni olan doğal düşmanlar zararlılar üzerinde önemli düzeyde etkiye sahip olup, zararlı populasyonlarını baskı altında tutabilmektedirler. Özellikle doğal düşman türleri genellikle doğal populasyonları ile bu işlevlerini sürdürebilirler. Hatta yeterli koruma önlemlerinin alınması  durumunda daha yüksek oranda etki gösterebilirler.

Yurdumuz doğal düşman türleri bakımından oldukça zengin bir faunaya sahiptir. Türkiye’de 1989 yılı sonuna kadar, değişik bitki zararlısı böcekler üzerinde 2391 türün varlığı belirlenmiştir. Ekonomik öneme sahip bitki zararlısı olarak yaklaşık 250 türün bulunduğu yurdumuzda, bu durum doğal düşmanlar açısından zenginliğimizin bir göstergesidir.

Yine örnek verecek olursak,Türkiye’de 1996 yılına kadar, bu zararlı türler içerisinde yer alan yaprak bitlerinin doğal düşmanları olarak 162 predatör, 38 parazitoit böcek türü ve bir hastalık etmeni saptanmıştır.

İşte bu sayılara baktığımızda ekolojik tarımda, zararlılarla biyolojik savaşın önemli bir yeri vardır. Bu yararlı faunanın korunması ve etkinliğinin artırılması yararlı olacaktır. Bu arada üzerinde durulacak önemli konu da , yurdumuzda da birçok ülkede olduğu gibi bazı biyolojik savaş etmenlerinin kitle üretimini yapan ticari firmaların kurulmasının gerekliliğidir. Böylece Türkiye’de de, biyolojik savaş, sera gibi ortamlarda uygulanabilecek, ayrıca birçok kültür bitkisinde organik tarım çalışmaları daha rahat yürütülebilecektir.

24.EKOLOJİK TARIMDA BİYOTEKNİK MÜCADELE

Son yıllarda çevre koruma, insan ve toplum sağlığı bilinci çok büyük aşamalar göstermiştir. Bu bağlamda tarımsal ilaçların yarattığı çevre kirliliği ve besin zinciri yoluyla tüm canlılara ulaşabilen tehlike araştırıcıları alternatif mücadele yöntemleri arayışlarına itmiştir. Sadece böcekler için spesifik olan ve daha çok fizyolojik yollarla canlıya etki ederek öldüren bileşiklerin kullanıldığı “Biyoteknik Yöntemler” bitkilerde zararlı böceklere uygulanan kimyasal savaşıma alternatif olabilecek yeni bir mücadele yöntemi ortaya çıkartmıştır.

Ekolojik tarım felsefesi içinde zehirli kimyasal bileşiklerin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla böceklere karşı uygulanabilecek biyoteknik mücadele yöntemlerinin esası ve etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla böceklere karşı uygulanabilecek biyoteknik mücadele yöntemlerinin esası ve etki mekanizmaları genel hatlarıyla aşağıda verilmiştir.

Zararlıların biyoloji, fizyoloji ve davranışları üzerinde etkili olan bazı doğal ve yapay bileşikler, maddeler kullanılarak o zararlının normal özelliklerini bozmak üzerine uygulanan yöntemlere “Biyoteknik Mücadele yöntemleri” adı verilir. Biyoteknoloji kelime olarak yaşam teknolojisi anlamındadır ve yaşamsal olaylardan yararlanma ana hedeftir.

Biyoteknolojik mücadele yöntemlerinde amaca ulaşmak için hem canlıda doğal olarak bulunan hem de bunların sentetik olarak elde edilen bileşiklerinden yararlanılır. Bu bileşiklere “davranışsal kimyasallar” adı da verilmektedir. Ekolojik tarımda da kullanılabilecek bu bileşikler.

24.1.Cezbediciler (Atractants)

  1. Feromonlar (Pheromonetes)
  2. Besin Cezbedicileri
  3. Yumurta Bırakma Cezbedicileri

24.2.Böcek Gelişme Düzenleyicileri (Insect Growwth Regulation,IGR)

  1. Juvenil Hormon
  2. Benzoylurea

24.3.Uzaklaştırıcılar (Repellents)

24.4.Beslenmeyi Durdurucular (Feeding Deterrants, Antifeedents)

24.5.Kısır Böcek Tekniği (Steril Insect Technic,SIT)

  1. Kemosterilantlar
  2. Radyasyon

24.1.CEZBEDİCİLER

günümüzde böceklerin besin aramalarında, yumurta bırakma yerlerinin  ve cinsel eşlerinin bulunmasındaki davranışlarının bazı kimyasal maddeler tarafından uyarılıp kontrol edildiği bilinmektedir. Sentetik olarak elde edilip tarımsal savaşta çeşitli amaçlar için kullanılan ve davranışsal mesaj ileten bu kimyasal maddelere “Semiokimyasallar” adı verilir. Bu maddeler ya aynı türün bireyleri arasında (intraspesifik) ya da farklı türlerin bireyleri arasında (interspesifik olarak) etki gösterirler.

  1. Feromonlar (Pheromones)

Böceklerin bazı türlerinde doğal olarak salgılanıp diğer bireyi uyaran maddelerin bulunduğu ilk kez 1932 yılında Bethe isimli araştırıcı tarafından ortaya konmuş ve bu maddelere “Ecohormon” adı verilmiştir. Ancak 1953 yılında Karlson ve Butenanth adlı araştırıcılar bu maddeleri  “pheromone” adı altında ele almışlardır.

Pheromone; tahrik edici, uyarıcı anlamına gelen bir kelime olup “bir birey tarafından vücudun dış kısmına salgılanan ve aynı türün diğer bireyleri tarafından koku olarak algılanan ve algılayan bireyde özel bir reaksiyona neden olan maddeler” olarak tarif edilmiştir. Bu konudaki çalışmalar ipek böceği (Bombyx mori) dişisi tarafından salgılanan ve bir sex feromonu olan “Bombycol”un kimyasal karakterinin ortaya konması ile kısa sürede gelişme göstererek günümüze kadar gelmiş ve bugüne kadar zararlılara karşı değişik amaçlarla kullanılan feromon çalışmalarında başarılı sonuçlar alınmıştır.

Böcekler karşı savaşta genellilikle sex hormonları kullanılmaktadır. Erkek veya dişi böcek tarafından salgılanan bu feromon karşı eşeyi çiftleşmek üzere uyarır. Sex hormonlarının büyük bir çoğunluğu tek bir böcek türünü cezbettiği halde çok az bir kısmı diğer böcek türleri de cezbedebilir.

 

Böceklerle savaşta feromon kullanılabilmesi için türlerin günün hangi saatinde feromon salgıladığı, türün verdiği döl sayısının iyi bilinebilmesi ve çevre faktörlerinin özellikle rüzgar yönü ve hızının araştırılması gereklidir. Ayrıca sex feromonlarının salgılanması da döllenmemiş dişi bireyin eşeysel olgunluğu, fotoperiyot ve ışık yoğunluğu ile ilgili kompleks bir oluşumdur.

Sex feromonları daha çok Lepidoptera takımı türlerinde saptanmış olup günümüze kadar  170’den fazla sayıda sex feromonu bulunmuştur. Ayrıca, Coleoptera, Hymenoptera ve diğer bazı takımların bireylerinde de sexüel çekici fonksiyona sahip feromonlar bulunmaktadır.

Biyoteknik mücadele feromonlardan, çok değişik tiplerdeki tuzaklar kullanılarak yararlanılır. Feromon tuzaklar farklı şekillerde, farklı yüksekliklerde  ve farklı alanlarda kullanılır. Bu tuzaklardan böceklerin populasyonlarının izlenmesi (dolaylı kullanma) ve kitle halinde yok etme (doğrudan kullanma) amaçlarıyla yararlanılır.

Dolaylı Kullanma;

Zararlı böceğin populasyonunu izleyip savaş zamanını veya savaşa karar vermeyi belirlemek amacıyla sex tuzakları yani eşeysel çekici tuzaklardan yararlanılır. Bu tuzaklara eşeyin salgıladığı feromon fitillere sürülerek ya da kapsül içinde özel yerlerine yerleştirilerek, karşı eşey koku yoluyla tuzağa çekilmiş olur. Tuzağa gelip ve yaşayanların sürekli kontrol ve sayımlarıyla zararlının populasyon yoğunluğu, ergin çıkışı gibi savaşa yönelik bilgiler elde edilmektedir. Bu uygulamadan daha çok önceden tahmin ve erken uyarı çalışmalarında  yararlanılmaktadır. Yurdumuzda, Elma iç kurdu (Cydia pomonella), Erik iç kurdu (C.funebrana), Şeftali güvesi (C.molesta), Salkım güvesi (Lobesia botrana), Mısır kurdu (Ostrinia nubilalis), Yaprak bükenler (Archips spp.) ve diğer bazı zararlılara karşı kullanılmaktadır.

Doğrudan Kullanma;

Feromonların zararlılara karşı doğrudan kullanılması üç şekilde olur.

  1. Kitle Halinde Yakalama (Mass-trapping)
  2. Şaşırtma Tekniği (Confusion Technic)
  3. Kemosterilantlarla Birlikte Kullanma
  4. Kitle Halinde Yakalama (Mass-trapping) yönteminde amaç;insektisit kullanımını engellemek ya da yöntemi entegre mücadele çevresinde diğer mücadele yöntemleri ile kombine ederek ilaçlama sayısını en aza indirmektir. Bunun için kültür alanına belirli aralıklarla ve belirli yoğunlukta eşey cezbedici feromon tuzakları yerleştirerek zararlı böcek kitle halinde yakalanıp populasyonu azaltılır. Daha çok Lepidoptera türlerine uygulanan bu yöntemde;

-Feromon tuzakların birbirine olan uzaklıkları

-Belirli alanda bulunana tuzak sayısı

-Tuzaklardaki feromon kapsülünün yenilenme sıklığı en önemli konulardır.

Kullanılan tuzak maddeleri ve tuzak tipleri böcek tipine göre değişse bile prensip aynı kalmaktadır. Plantasyona asılan izleme tuzaklarıyla ilk ergin çıkışı saptanır saptanmaz belirli aralıklarla yoğun olarak aynı tip feromon tuzakları bahçeye yerleştirilir ve zararlı populasyonunda hedeflenene eşeye ait bireyler cezbedilerek eşeysel oran bozulur. Türün çiftleşme şansı azalacağı için doğada yumurta bırakılmaz ve zararlı populasyonu giderek azalır. Bazı durumlarda kimyasal mücadeleye gerek kalmaz ya da mümkün olan en az sayıda ilaçlama ile böcekle savaş gerçekleşmiş olur.

Kitle halinde yakalama yönteminde feromon tuzakları yanında besin tuzakları veya renk tuzaklarından da yararlanılabilir. Yurdumuzda ilk çalışma 1991 yılında elma iç kurduna karşı başlatılmıştır. Elma zararlılarından Synanthedon myopaeformis, kiraz zararlılarından yaprak büken (Archips rosanus) ve Kiraz sineği (Rhalogetis cerasi), Zeytin sineği (Bactrocera oleae), seralarda Sera beyazsineği (Trialeurodes vaporariorum) ve Galeri sinekleri (Liriomyza trifolii) ve bağlarda Salkım güvesi (Lobesia botrana)’ne karşı değişik tuzak tipleriyle yapılmış ve başarılı sonuçlar alınmış çalışmalar bulunmaktadır.

  • Şaşırtma Tekniği (Cunfusion Technic)

Yine sex feromonlarından yararlanılan bu yöntemde feromonlar özel kapsül içinde uçak vb. ile o bölgeyi feromonla doyuracak kadar çok atılarak böceğin davranışını bozarak normal yaşamını engellemek amaçlanır. Bunun sonucunda böcek her taraftan gelen koku nedeniyle karşı eşeye yönelimini belirleyemez, dişiyi bulamaz ve çiftleşme gerçekleşemeyeceği için üreme engellenmiş olur.

  • Kemosterantlarla Birlikte Kullanma

Feromonla cezbedilmiş eşeylerin kemosterilant maddeler ile kısırlaştırılarak populasyonun azaltılması amaçlanır. Bu yöntemin başarılı olabilmesi için, hem feromonun hemde kısırlaştırıcı maddenin aynı eşey üzerinde etkili olması gerekir.

Sex hormonları ayrıca ambar zararlıları olan türlere karşı da kullanılmaktadır.

Feromonların bir tipi olan alarm feromonları böceklerde tipik olarak koloniye yaklaşan bir düşmanı diğer bireylere haber vermek amacıyla salgılanmaktadır. Örneğin; afitlerde vücudun sonundaki corniculus’tan koloniye bir düşman böcek yaklaştığında salgılanan bu feromon, bireylerin kendini bulduğu yerden atması veya uzaklaşmasını sağlayarak düşmanlardan korunmasını sağlar. Bu madde sentetik olarak üretilmiş ve bitkilere püskürtülerek afit zararından korunma çalışmaları yapılmıştır. Bu feromonun kullanılması ile özellikle non-persistent bitki virus hastalıklarının afitlerle yayılası önlenebilmektedir.

  • Besin Cezbedicileri

Böceğin kendisi için uygun beslenme maddelerine doğru yönelmesini sağlayan bazı besinler bitkilerin bünyesinde doğal olarak bulunabildikleri gibi sentetik olarakta elde edilmekte ve tarımsal savaşta etkili bir biyoteknik yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu maddelerde feromonlar gibi rüzgarın etkisiyle etrafa dağılıp zararlıların davranışlarını yönlendirmektedir. Besin cezbedicilerden örneğin, pekmez vb. tatlı maddeler daha çok zararlılarla savaşa başlama zamanının belirlenmesinde yararlanılmaktadır. Yurdumuzda Akdeniz Meyve Sineği (Ceratitis capitata) ve Zeytin Sineği (Bactrocera oleae)’nde yıllardan beri uygulanmaktadır.

  • Yumurta Bırakma Cezbedicileri

Bu maddeler dişi bireylerin yumurta bırakabilecekleri uygun yer seçiminde caydırıcılık esasına dayalı birer işaret feromonu gibi etkili olan maddelerdir. Örneğin Kiraz Sineği ve Akdeniz Meyve Sineği dişileri meyveye yumurta bıraktıktan sonra salgıladığı feromonla meyveyi bulaştırır. Aynı meyveye gelen bir başka dişi bu feromon kokusu ile yumurta bırakmaktan vazgeçer. Henüz çok sayıda uygulama alanı olmamakla birlikte biyoteknik mücadelede yararlanma çalışmaları yapılmaktadır.

24.2. BÖCEK GELİŞME DÜZENLEYİCİLER

Arthropoda’lar için spesifik olan ve fizyolojik yollarla canlıyı etkileyen önceleri “Fizyolojik Mücadele Yöntemi” olarak isimlendirilen bu yöntemde ana prensip, böceklerin doğal hormon dengeleri bozularak yumurtadan ergin oluncaya kadar olan gelişmeklerinin ve büyümenin engellenmesi ya da durdurulmasıdır. Bu maddeler gerek mide yoluyla gerekse kontakt etki ile veya böceğe enjekte edilerek yumurta gelişmesi, larva, puapa gelişmesi ve ergin dönemlerde etkisini göstererek yeni bir dölün meydana gelmesini önlemektedir. Bu maddeler insektisitler gibi ani etkili olmayıp etkisini bir süre sonra göstermektedir.

Böceklerde hormon dengesini etkileyen ve uygulamalı entomolojide pratiğe geçmiş olan en önemli bileşikler juenil hormon ve benzoylurea türevleridir.

  1. Juvenil hormon

Böcekler yumurtadan ergin oluncaya kadar gelişimlerini düzenleyen hormonlar tarafından kontrol edilirler. Juvenil hormon böceğin larval karakterinin kalıcılığını sağlayan fonksiyona sahiptir. Böylece böceğin larva döneminde kalmasını zorlar. Buna karşıt olarak salgılanan metamorfoz hormonu ise böceğin deri gelişmesini ve bir sonraki döneme geçmesini sağlar. Böceklerin kan sıvısında bu iki hormon daima denge halindedir. Bunlardan birinin kandaki miktarının eksik yada fazla olması gelişmeyi geciktirir veya durdurur. Bu durum böceklerle savaşta kimyasal maddelerin yerine kendi hormonlarının kullanılması fikrini doğurmuştur. Dışarıdan bu hormonlardan biri püskürtülerek kandaki miktarı çoğaldığında vücuttaki fizyolojik olaylar değiştirilerek böcek gelişmesinde anormallikler ortaya çıkmaktadır. Daha çok juvenil hormon ve Juvenil Hormon Analogları (JHA) üzerinde durulmuş ve 1970 yılından bu yana 600 kadar analog üretilerek bunlardan bazıları ticari preperat halinde pratiğe aktarılmıştır.

Böceğin kendisine yada bulunduğu ortama püskürtülerek uygulanan hormon içerikli preperatlar günümüzde pek çok böcek türüne karşı kullanılmaktadır. İlaçlara göre juvenil hormon analoglarının avantajlarını şöyle sıralanabilir:

  • Türe özeldir. Örneğin; Altozar (JHA) afit türlerinden Myzus persicae’ye etkili olduğu halde bir başka afit türü olan Aphis fabae’ye etkisizdir.
  • Çok küçük miktarları etkilidir. Ppm veya microgram dozlarında etki gösterir.
  • Gün ışığında 24 saatte parçalanır.
  • Karanlıkta tek bir uygulama 2 yıl süre ile koruyuculuk sağlar. Örneğin; kuru tütün depolarında bir defa Methoprene’li preperat ile tütünün ilaçlanması ile depo kapalı kalmak koşuluyla 2 yıl tütün güvesi (Ephestica elutella) ve tatlı kurt (Lasioderma serricorne) zararından korunmaktadır.
  • Genellikle sıcakkanlılara toksik olmayıp LD50 değeri çok düşüktür.
  • Juvenil hormon ihtiva eden preperatlar yumurtalara uygulandığında ovisit etki göstermektedir. Larva döneminde uygulandığında ise bireyler hiçbir zaman ergin döneme geçemezler: ya larva-pupa veya pupa-ergin arası anormal morfolojik özelliklere sahip bireyler olarak kalır ve ölürler.
  • Bazı böceklere ergin dönemde uygulandığında ise dişilerin bıraktığı yumurtalar fertil olmamaktadır.
  • Juvenil hormon analoglarının günümüzde kullanılan ticari preperatları ve etkilediği zararlılar Cetvel-1’de verilmiştir.

Cetvel-1.Ticari olarak kullanılan Juvenil hormon Analogları (Nemec,1993)

Ticari Adı Etkili Madde (a.i.)
Etkilediği Zararlılar
Doz ve Uygulama
Enstar 5E Kinoprene serada unlu bit, Afit Beyaz sinek Sprey (%0,5 0,1g/m)
Altosid Methoprene Sivrisinekler Culex spp. Ve Aedes spp. 280g/hek. Veya daha fazla
Altosid Methoprene Musca autumnalis ve Haematobia irritans gibi çiftlik hayvanları zararlıları %0,02 a.i. Tuz blokları içinde besinlerine
Apex Methoprene kültür mantarları zararlısı sineklerden Lycoriella auripila 1 g/m
Kabat Methoprene Tütün depolarında  Ephestia elutella ve Lasioderma serricorne Sprey (100ppm a.i.)
Dianex Methoprene Değişik ambar zararlıları Aerosol (0,0207g a.i./m)
Diacon Methoprene Değişik ambar zararlıları Sprey (2,5ppm a.i.)
Pharoid (Lafarex) Methoprene Monomorium pharaonis karınca türüne karşı Toz halinde
Manta Methoprene İpek böceğinin ipek kalite ve miktarınıarttırmak amacıyla Toz halinde
Precor Methoprene Sincaplarda pirelere karşı Sprey (0,03g a.i./m)
Raid Flera Killer          II Plus Methoprene+ Pyrethroid pirelere Sprey (0,03 g a.i./m)
Gencor Hydroprene Hamamböcekleri 2-3 ugulamada 250g/hek.
Gencor Plus Hydroprene %0,6+ Permetrin%0,25 Hamamböcekleri 0,03-0,1ppm 5-10mg/colony
Ro 13 – 5223 Fenoxycarb Meyve bahçelerinde zararlı homoptera ve Lepidoktera’lara Culez spp.,Aedes spp. gibi sivrisinekler, karıncalara, buğday depolarında Sitopilus oryzae, Tribolium canfusum ve Plodia interpunctella‘ya 4-10ppm
S- 71639 Pyriproxyfen Sivrisinek türleri 100g/hek.

 

  1. Benzoylurea

Böceklerde deri değiştirme esnasında kitin sentezini engelleyen bu madde ilk defa 1978 yılında diflubenzuron adı altında keşvedilmiş klorlandırılmış difenil bileşiminde bir maddedir. Alışagelmiş insektisitlerden farklı bir etki mekanizması olan diflubenzuron juvenil hormon gibi ani etki göstermeyip fizyolojik yolla etki yaparak böceğin gelişme dönemlerinde gerçekleşen derideki kitin maddesi sentezini engellemektedir. Böylece böcek deri değiştirirken kaslarını kullanıp deriyi atabilmek için yeterli desteği sağlayamaz ve deri iç baskıya dayanamayıp çatlar ve larva ölür. Bu madde yumurtalar üzerinde ovisit etki de gösterebilmektedir.  Ayrıca ergine uygulandığında dişinin bırakacağı yumurtaların açılması engellenmektedir. Örneğin;  Patates böceği (Leptinotarsa decemlineata),dişilerde uygulandığında bu dişinin bırakacağı yumurtalar açılmaz. Diflurobenzuron ayrıca sivrisinek türleri, karasinek, pembe kurt, Elma iç kurdu, Lahana kelebeği, Çam kese tırtılı ve daha pek çok böcek türünü baskı altına almaktadır.

Bu gruptan Triflomuron aynı etkiyi gösteren başka bir maddedir. Yurdumuzda elma iç kurdu ve salkım güvesi başta olmak üzer bazı Lepidoptera zararlılarına karşı kullanılmış preperatları bulunmaktadır. Günümüzde ruhsat almış preperatları bulunan bu maddeler özellikle Lepidoptera türleri larvalarında gelişmeyi önleyerek bir sonraki dölün meydana gelmesini engellemektedir. Bu preperatlardan bazıları Cetvel-2’de verilmiştir.

Cetvel-2. Ticari olarak Juvenil Hormon Analogları (Nemec,1993)

Ticari Adı
Etkili Madde (a.i) Etkilediği Zaralılar
Apploud 25 ve 40 SC Buprofezin Beyaz sinek ve bazı kabuklu bit türleri
Atabron Chlorfluazuron Spodopter spp.
dimilin OBC-45,25WP Diflubenzuron Elma içkurdu, Çam kese tırtılı ve diğer bazı Lepidoptera türleri
Dinulin 25 WP Diflubenzuron Lymantria dispar, Rhyacionia buoliana
Alsystin 25 WP, 25 ULV Triflumuron Bazı Lepidoptera türleri
Nomolt SC Teflubenzuron Elma içkurdu
Polo 50 WP Diafenthiuron Beyaz sinek türleri
Consult 100 EC Hexaflumuron Termitler (Isoptera)

24.3.UZAKLAŞTIRICILAR

Zararlı böceklerin bitki, hayvan ve insanlara yaklaşmasını, zarar vermesini önleyen ve bunlardan uzaklaşmasını sağlayan maddelerdir. Bu işlevleriyle zararlıları ikaz eden veya uzaklaştıran bu maddeler fiziksel veya kimyasal uzaklaştırıcılar olarak ikiye ayrılırlar. Fiziksel uzaklaştırıcılar içinde bitkilerde mevcut olan tüyler, dikenler, epidermisin kalın oluşu, doku yapısı sayılabilir. Bunu yanında bazı tozlar özellikle Lepidoptera larvalarının uzaklaşmasını sağlarlar. Yine uzaklaştırıcı olarak yapışkan maddelerde tuzak olarak kullanılabilir. Seralarda beyaz sinek, galeri sinekleri, bağlarda maymuncuklara (Otiorrhynchus spp.) karşı kullanılan yapışkan tuzaklar örnek olarak verilebilir.

Kimyasal uzaklaştırıcılar ise II. Dünya Savaşı sırasında sivrisineklerden korunmak üzere kullanılmıştır. Zararlı bitkilerin konukçu bitkilerden uzaklaştırılmasını sağlayan bu kimyasal maddeler yani repellentler uçucu gaz halinde etkilidir. Repellentlerin etkili birer insektisit olduğu da bilinmektedir. Bazı bitkilerin bizzat kendisi repellent özellikte olabilir ev bu bitkiler bir insektisit gibi kullanılabilir. Bunların başında Pyrethrum, Derris, Nicotin ve Cicadellidae türlerine karşı repellent etki gösterebilmektedir.

Son yıllarda bitkisel insektisit olarak önem kazanan bir başka uzaklaştırıcı madde “Azadirachtin” adı verilen maddedir. Azadirachta indica (Meliaceae)’nın yaprak, çiçek ve tohumları bu maddeyi içerir. Neem ağacı da denilen bu bitkiden elde edilen toz yada yağ haldeki Azadirachtin, uzaklaştırıcı etkisinin yanında beslenmeyi engelleyici ve ayrıca juvenil hormon uygulamaları sonucunda ortaya çıkan anormalliklere benzer etkiler de meydana getirebilmektedir.

Azadirachtin’in böcekler üzerindeki değişik etki mekanizmalarına ait bazı özellikler Cetvel-3’de verilmiştir.

Böcekler için uzaklaştırıcı etkisi olan diğer bazı kimyasal maddeler: Dimethyl Carbate, Dimethyl Phthalate, Globol ve Naftalin’dir.

 

24.4.BESLENMEYİ DURDURUCULAR

bitkilerde doğal olarak bulunan bazı maddelerin zararlı böceklerin konukçu seçimi, konukçuya adapte olması ve özelleşmesinde rol oynadığı bilinmektedir. Bu maddelerden bir kısmı da zararlının beslenmesini durdurucu veya engelleyici etkileri dolayısıyla zararlının beslenememesi sonucunda ölümüne neden olan maddelerdir. Bu doğal maddelerden birisi, mısır bitkisinde bulunan “Dimboa” adı verilen maddedir. Mısır kurdu (Ostrinia nubilalis)’nun dişileri mısır bitkisi 40-50cm boya ulaşıncaya kadar Dimboa yoğun olduğu için yumurta bırakmaz, çünkü larvalar beslenemez.

Cetvel-3 Azadirachtin’in değişik uygulamalarının böceklerdeki etkileri

Etki şekli Etkilediği Zararlılar Uygulama Şekli ve Sonuçları
Gelişmeye ve büyümeye etkisi Akdeniz Meyve Sineği (Ceratitis capitata) tohum ekstrası ile beslenen larvalarda dönemler uzamış, pupalar ölmüş bazı pupalar küçülmüştür.
pamukta yaprak kurdu (Spodoptera littoralis) Azadirachtinli besinle beslenen larvalar %55 oranında larva-pupa arası bireyle oluşturmuştur.
üreme davranışı ve yumurta olgunlaşmasına etkisi Patates böceği (Leptinotarsa decemlineata) Azadirachtin uygulaması üreme gücünü azaltmıştır.
S. Littoralis Tohumdan elde edilen azandirachtin yağı, bitkiye püskürtüldüğünde dişi bireyler bitkiye yumurta bırakmamışlardır.
Pamukta beyazsinek (Bemisia tabaci) Yapraklara püskürtülen azandirachtin yumurta bırakmayı ve yumurtanın ömrünü azaltmış çıkabilen larvalar ölmüştür.
Toksik etkileri L. Decemlineata Azadirachtin , tohum ekstraktı olarak uygulanmış ve %100’e varan ölüme neden olmuştur.
Turunçgil güvesi (Phyllocnistis citrella) Tohum küspesinin suyla karıştırılarak turunçgil yapraklarına püskürtülmesinden 14 gün sonra larva ve pupa sayısı azalmıştır.
Yaprak galeri sineği (Liriomyza trifolii) Azadirachtin toprağa sulama suyuyla, seralara Chrysantem bitkilerine verilmiş 3 hafta süreyle larva ve pupalarda ölümler meydana gelmiştir.

 

Beslenmeyi engelleyici (Antifeedent) etkisi de olan Azadirachtin birçok böcekte denenmiş ve böceklerin beslenmesi engellenerek başarılı sonuçlar alınmıştır. Daha çok ısırıcı-çiğneyici ağız yapısına sahip böcekler için kullanılmaktadır. Örneğin, çöl çekirgesi (Schistocerca gregaria) azadirachtin ile doyurulmuş besin üzerinde beslenmemişlerdir. Bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ticari preperat olarak Neem Azal-T/S değişik böcek türlerine karşı günümüzde kullanılmaktadır.

Beslenmeyi engelleyici maddeler olarak Triazen, Carbamate ve Organotin grubu bileşikler bilinmektedir. Özellikle Organotin grubundan olan triphenyltin Asetat fungusit etkili olup Brestane adlı ticari preperatı antifeedent olarak kullanılmaktadır. Yine aynı gruptan Tripenyltin Hidroksit ve kalay bileşikleri halı, kilim ve yünlü kumaş gibi materyallerde Lepidoptera larvalarını zararına karşı kullanılan maddelerdir.

24.5.KISIR BÖCEK TEKNİĞİ

Zararlıların üreme gücünü azaltan veya yok eden kimyasal maddelerin ya da radyoaktif maddeler kullanılarak uygulanan yöntemdir.

  1. Kemosterilantlar

Kimyasal kısırlaştırıcı maddeler yani kemosterilantlar ya sadece dişileri, y sadece erkekleri ya da hem erkek hem dişleri kısırlaştırabilirler. Sıcakkanlılara çok tehlikeli olan bu bileşiklerin kullanılmalarında çok dikkatli olmak gerekir. Son yıllarda böcekler kitle halinde üretilip besinlerine kemosterilant bileşikler katılarak doğaya kısırlaştırılmış bireyler halinde salınmak suretiyle çalışmalar yapılmaktadır. bu amaçla Tepa-Metepa-Thiotepa-Tetramin-Aphamide-Apholate gibi hem erkek hem dişi bireyleri kısırlaştıran preperatlar veya Purin-Pirimidin ve Foli,k asit analogları gibi daha çok dişi bireyleri kısırlaştıran bileşikler: Karasinek (Musca domestica), Zeytin sineği (Bakterocera oleae), Akdeniz meyve sineği (Ceratitis capitata), Pamuk kurdu (Anthonomus grandis), Pamuk yaprak kurdu (Spodoptera littoralis), Elma içkurdu (Cydia pomonella) ve Kırmızı örümcekler (Tetranychus cinnabarinus ve T. urticae) gibi zararlılara uygulanarak mücadele edilmeye çalışılmaktadır.

  1. Radyasyon

Radyasyonla kısırlaştırmada ise en yaygın olarak gamma radyasyonu kullanılmaktadır. Radyasyon kaynağı olarak kullanılan Cobalt (Co60) ve Cesium tarafından yayılan gamma ışınlarıyla böcekler ya öldürülür yada kısırlaştırılır. Öldürücü etkiden yalnızca ambarlanmış ürünlerdeki zararlılara karşı yararlanılır. Genel olarak 250-500 krad arasındaki yüksek dozlar ölüm meydana getirir. Kısırlaştırma etkisi ise daha düşük dozlarda sağlanır be 2,5-5 krad arasındadır. Burada amaç kısırlaştırılan böceklerin doğaya salınarak normal bireylerle çiftleşmesi ancak bu bireylerin döl vermemesidir. Özellikle meyve sinekleri üzerinde yoğunlaştırılan çalışmalar Akdeniz Meyve Sineği  (Ceratitis capitata) ile ilerlemiş ve 1980 yılına gelindiğinde sineğin eradikasyonu projesi bugüne kadar uygulanan en kapsamlı ve başarılı çalışma olmuştur. Ayrıca pamuk zararlılarından Pamuk Kurdu (Anthonomus grandis)’e  karşı 0,4 ha alana 3 defa 1 milyon kısırlaştırılmış böcek salındığında bırakılan tüm yumurtaların döllemsiz olduğu saptanmıştır. Pembe kurt (Pectinophora gossypiella)’a karşı yapılan bir çalışmada tek başına bu yöntemle başarı sağlanamamış ancak diğer mücadele yöntemleriyle kombine edilmesi bitki korumada farklı bir bakış açısı oluşturmuştur. Özellikle SIT+Biyolojik Mücadele ya da SIT + Kimyasal Mücadele Kombinasyonu ile ilgili dünyada pek çok başarılı çalışma yapılmıştır.

Zararlılara karşı kullanılan pestisitlerin olumsuz etkileri nedeniyle Ekolojik Tarımda kimyasal savaşa alternatif yöntem arayışları içerisinde, böceğin normal davranışlarını bozarak mücadele etme fikri çevreye en az zarar veren biyoteknik mücadele yönteminin önemini ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu amaçla kullanılan maddeler ve teknikler çok özet bilgiler halinde verilmiş ve etki mekanizmaları açıklanmaya çalışılmıştır.

Ekolojik tarım yapacak araştırıcılar ve uygulayıcılar, çalıştıkları bitki türü ve bu bitki üzerinde muhtemel zarar yapabilecek böcekleri de göz önünde bulundurarak,biyoteknik mücadele yöntemleri içinde yer alan ve en uygun bileşiği seçerek, uygun zamanda gerektiği gibi kullanarak, organik tarım felsefesi içinde sonuca gidebileceklerdir. Bu amaçla kullanılabilecek bileşikler içinde eşey cezbedicileri yani sex feromonları günümüzde organik tarım felsefesine en çok uyan bileşiklerdir. Ayrıca kullanılacak feromon tuzak ve materyalin yurtdışından sağlanması ve pahalı olması gibi dezavantajları aşılandığında başarı şansları daha da artacaktır.

 

 

25.SONUÇ

Görüldüğü gibi, ekolojik tarım bir ürünün ekim veya dikiminden sorna hiçbir uygulama yapmadan kendi haline terk edilmesi veya eskimiş bir işletmecilik şekline dönüş değildir. Aksine ekolojik tarım geleceğin ihtiyaçlarına yönelik görüşlere dayanan; dikkat, bilgi ve özveri gerektiren bir tarım şeklidir.

Ekolojik tarımda üreticiler, modern tarım teknolojisinin sağladığı tüm imkanları ekolojik tarım doğrultusunda kullanılmalıdır.

Whatsapp Hattı
Telefon Hattı